18.SURE KEHF
KEHF SURESİ
İNDİRİLDİĞİ YER: MEKKE
KEHF SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
سْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم"
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. El hamdü lillahillezı enzele ala abdihil kitabe ve lem yec'al lehu ıveca
2. Kayyimel li yünzira be'sen şedıdem mil ledünhü ve yübeşşiral mü'minınellezıne ya'melunes salihati enne lehüm ecran hasena
3. Makisıne fıhi ebeda
4. Ve yünzirallezıne kalüttehazellahü veleda
5. Ma lehüm bihı min ılmiv ve la li abaihim kebürat kelimeten tahrucü min efvahihim iy yekulune illa keziba
6. Fe lealleke bahıun nefseke ala asarihim il lem yü'minu bi hazel hadısi esefa
7. İnna cealna ma alel erdı zınetel leh ali neblüvehüm eyyühüm ahsenü amela
8. Ve inna le caılune ma aleyha saıydem cüruza
9. Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakıymi kanu min ayatina aceba
10. İz evel fityetü ilel kehfi fe kalu rabbena atina mil ledünke rahmetev ve heyyi' lena min emrina raşeda
11. Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinıne adeda
12. Sümme beasnahüm li na'leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisu emeda
13. Nahnü nekussu aleyke nebeehüm bil hakk innehüm fityetün amenu bi rabbihim ve zidnahüm hüda
14. Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbüna rabbüs semavati vel erdı len ned'uve min dunihı ilahel le kad kulna izen şetata
15. Haülai kavmünettehazu min dunihı aliheh lev la ye'tune aleyhim bi sültanim beyyin fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziba
16. Ve izı'tezeltümuhüm ve ma ya'büdune illallahe fe'vu ilel kehfi yenşur leküm rabbüküm mir rahmetihı ve yüheyyi' leküm min emriküm mirfeka
17. Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemıni ve iza ğarabet takriduhüm zateş şimali ve hüm fı fecvetim minh zalike min ayatillah mey yehdillahü fe hüvel mühted ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyem mürşida
18. Ve tahsebühüm eykazav ve hüm rukudüv ve nükallibühüm zatel yemıni ve zateş şimali ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesıyd levit tala'te aleyhim le velleyte minhüm firarav ve le müli''e minhüm ru''a
19. Ve kezalike beasnahüm li yetesaelu beynehüm kale kailüm minhüm kem lebistüm kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm kalu rabbüküm a'lemü bi ma lebistüm feb'asu ehadeküm bi verikılüm hazihı ilel medıneti fel yenzur eyyüha ezka taamen fel ye'tiküm bi rizkım minhü vel yetelattaf ve la yüş'ıranne biküm ehada
20. İnnehüm iy yazheru aleyküm yercümuküm ev yüıyduküm fı milletihim ve len tüflihu izen ebeda
21. Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a'lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim le nettehızenne aleyhim mescida
22. Se yekulune selasetür rabiuhüm kelbühüm ve yekulune hamsetün sadisühüm kelbühüm racmem bil ğayb ve yekulune seb'atüv ve saminühüm kelbühüm kur rabbı a'lemü bi ıddetihim ma ya'lemühüm illa kalılün fe la tümari fıhim illa miraen zahirav ve la testefti fıhim minhüm ehada
23. Ve la tekulenne li şey'in innı faılün zalike ğada
24. İlla ey yeşaellahü vezkür rabbeke iza nesıte ve kul asa ey yehdiyeni rabbı li akrabe min haza raşeda
25. Ve lebisu fı kehfihim selase mietin sinıne vazdadu tis'a
26. Kulillahü a'lemü bima lebisu lehu ğaybüs semavati vel ard ebsır bihı ve esmı' ma lehüm min dunihı miv veliyyiv ve la yüşrikü fı hukmihı ehada
27. Vetlü ma uhıye ileyke min kitabi rabbik la mübeddile li kelimatihı ve len tecide min dunihı mültehada
28. Vasbir nefseke meallezıne yed'une rabbehüm bil ğadati vel aşiyyi yürıdune vechehu ve la ta'dü aynake anhüm türıdü zınetel hayatid dünya ve la tütı' men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahü ve kane emruhu füruta
29. Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü'miv ve men şae fel yekfür inna a'tedna liz zalimıne naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğıysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi'seş şerab ve saet mürtefeka
30. İnnellezıne amenu ve amilus salihati inna la nüdıy'u ecra men ahsene amela
31. Ülaike lehüm cennatü adnin tecrı min tahtihimül enharu yühallevne fıha min esavira min zehebiiv ve yelbesune siyaben hudram min sündüsiv ve istebrakım müttekiıne fıha alel eraik nı'mes sevab ve hasünet mürtefeka
32. Vadrib lehüm meseler racüleyni min a'nabiv ve hafefnahüma bi nahliv ve cealna beynehüma zer'a
33. Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhü şey'ev ve feccerna hılalehüma nehara
34. Ve kane lehu semer fe kale li sahıbihı ve hüve yühaviruhu ene ekseru minke malev ve eazzü nefera
35. Ve dehale cennetehu ve hüve zalimül li nefsih kale ma ezunnü en tebıde hazihı ebeda
36. Ve ma ezunnüs saate kaimetev ve leir rudidtü ila rabbı le ecidenne hayram minha münkaleba
37. Kale lehu sahıbühu ve hüve yühavirruhu e keferte billezı halekake min türabin sümme min nutfetin sümme sevvake racüla
38. Lakinne hüvellahü rabbı ve la üşrikü bi rabbı ehada
39. Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaellahü la kuvvete illa billah in terani ene ekalle minke malev ve veleda
40. Fe asa rabbı ey yü'tiyeni hayram min cennetike ve yursile aleyha husbanem mines semai fe tusbiha saıyden zeleka
41. Ev yusbiha maüha ğavran fe len testetıy'a lehu taleba
42. Ve ühıyta bi semerihı fe asbeha yükallibü keffeyhi ala ma enfeka fıha ve hiye haviyetün ala uruşiha ve yekulü ya leytenı lem üşrik bi rabbı ehada
43. Ve lem tekül lehu fietüy yensurunehu min dunillahi ve ma kane müntesıra
44. Hünalikel velayetü lillahil hakk hüve hayrun sevabev ve hayrun ıkba
45. Vadrib lehüm meselel hayatid dünya ke main enzelnahü mines semai fahteleta bihı nebatül erdı fe asbeha heşımen tezruhür riyah ve kanellahü ala külli şey'im muktedira
46. Elmalü vel benune zınetül hayatid dünya vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrun emela
47. Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada
48. Ve uridu ala rabbike saffa le kad ci'tümuna kema halaknaküm evvele merratim bel zeamtüm ellen nec'ale leküm mev'ıda
49. Ve vüdıal kitabü fe teral mücrimıne müşfikıyne mimma fıhi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yüğadiru sağıyratev ve la kebıraten illa ahsaha ve vecedu ma amilu hadıra ve la yazlimü rabbüke ehada
50. Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehızunehu ve züriyyetehu evliyae min dunı ve hüm leküm adüvv bi'se liz zalimıne bedela
51. Ma eşhedtühüm halkas semavati vel erdı ve la halka enfüsihim ve ma küntü müttehızel müdıllıne aduda
52. Ve yevme yekulü nadu şürakaiyellezıne zeamtüm fe deavhüm fe lem yestecıbu lehüm ve cealna beynehüm mevbika
53. Verael mücrimunen nara fe zannu ennehüm müvakıuha ve lem yecidu anha masrifa
54. Ve le kad sarrafna fı hazel kur'ani lin nasi min külli mesel ve kanel insanü eksera şey'in cedela
55. Ve ma menean nase ey yü'minu iz caehümül hüda ve yestağfiru rabbehüm illa en te'tiyehüm sünnetül evvelıne ev ye'tiyehümül azabü kubüla
56. Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın ve yücadilüllezıne keferu bil batıli li yüdhıdu bihil hakka vettehazu ayatı ve ma ünziru hüzüva
57. Ve men azlemü mimmen zükkira bi ayati rabbihı fe a'rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah inna cealna ala kulubihim ekinneten ey yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve in ted'uhüm ilel hüda fe ley yehtedu izen ebeda
58. Ve rabbükel ğafuru zür rahmeh lev yüahızühüm bi ma kesebu le accele lehümül azab bel lehüm mev'ıdül ley yecidu min dunihı mev'ila
59. Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev'ıda
60. Ve iz kale musa li fetahü la ebrahu hatta eblüğa mecmeal bahrayni ev emdıye hukuba
61. Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehüma fettehaze zebılehu fil bahri seraba
62. Felemma caveza kaleli fetahü atina ğadaena le kad lekıyna min seferina haza nesaba
63. Kale eraeyte iz eveyna iles sahrati fe innı nesıtül hute ve ma ensanıhü illeş şeytanü en ezkürah vettehaze sebılehu fil bahri aceba
64. Kale zalike ma künna nebğı fertedda ala asarihima kasasa
65. Fe veceda abdem min ıbadina ateynahü rahmetem min ındina ve allemnahü mil ledünna ılma
66. Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tüallimeni mimma ullimte ruşda
67. Kale inneke len testetıy'a meıye sabra
68. Ve keyfe tasbiru ala ma lem tühıt bihı hubra
69. Kale setecidünı in şaellahü sabirav ve la a'sıy leke emra
70. Kale fe initteba'tenı fe la tes'elnı an şey'in hatta uhdise leke minhü zikra
71. Fentaleka hatta iza rakiba fis sefıneti harakaha kale eharakteha li tüğrika ehleha le kad ci'te şey'en imra
72. Kale e lem e kul inneke len testetıy'a meıye sabra
73. Kale la tüahıznı bima nesıtü ve la türhıknı min emrı usra
74. Fentaleka hatta iza lekıya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs le kad ci'te şey'en nükra
75. Kale elem e kul leke inneke len testetıy'a meıye sabra
76. Kale in seeltüke an şey'im ba'deha fe la tüsahıbnı kad belağte mil ledünnı uzra
77. Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet'ama ehleha fe ebev ey yüdayyifuhüma fe veceda fıha cidaray yürıdü ey yenkadda fe ekameh kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra
78. Kale haza firaku beynı ve beynik se ünebbiüke bi te'vıli ma lem testetı' aleyhi sabra
79. Emmes sefınetü fe kanet li mesakıne ya'melune fil bahri fe eradtü en eıybeha ve kane veraehüm meliküy ye'huzü külle sefınetin ğasba
80. Ve emmel ğulamü fekane ebevahü mü'mineyni fe haşına ey yürhikahüma tuğyanev ve küfra
81. Fe eradna ey yübdilehüma rabbühüma hayram minhü zekatev ve akrabe ruhma
82. Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetımeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzül lehüma ve kane ebuhüma saliha fe erade rabbüke ey yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma rahmetem mir rabbik ve ma fealtühu an emrı zalike te'vılü ma lem testı' aleyhi sabra
83. Ve yes'eluneke an zil karneyn kul seetlu aleyküm minhü zikra
84. İnna mekkenna lehu fil erdı ve ateynahü min külli şey'in sebeba
85. Fe etbea sebeba
86. Hatta iza belağa mağribeş şemsi vecedeha tağrubü fı aynin hamietiv ve vecede ındeha kavma kulna yazel karneyni imma en tüazzibe ve imma en tettehıze fıhim husna
87. Kale emma men zaleme fe sevfe nüazzibühu sümme yüraddü ila rabbihı fe yüazzibühu azaben nükra
88. Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve senekulü lehu min emrina yüsra
89. Sümme etbea sebeba
90. Hatta iza belağa matliaş şemsi vecedeha tatlüu ala kavmil lem nec'al lehüm min duniha sitra
91. Kezalik ve kad ehatna bima ledeyhi hubra
92. Sümme etbea sebeba
93. Hatta iza belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmel la yekadune yefkahune kavla
94. Kalu ya zel karneyni inne ye'cuce ve me'cuce müfsidune fil erdı fe hel nec'alü leke harcen ala en tec'ale beynena ve beynehüm sedda
95. Kale ma mekkennı fıhi rabbı hayrun fe eıynunı bi kuvvetin ec'al beyneküm ve beynehüm redma
96. Atuni züberal hadıd hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfühu hatta iza cealehu naran kale atunı üfriğ aleyhi kıdra
97. Femestau ey yazheruhü ve mestetau lehu nakba
98. Kale haza rahmetüm mir rabbı fe iza cae va'dü rabbı cealehu dekka' ve kane va'dü rabbı hakka
99. Ve terakna ba'dahüm yevmeiziy yemucü fı ba'dıv ve nüfiha fis suri fe cema'nahüm cem'a
100. Ve aradna cehenneme yevmeizil lil kafirıne arda
101. Ellezıne kanet a'yünühüm fı ğıtain an zikrı ve kanu la yestetıy'une sem'a
102. E fe hasibellezıne keferu ey yettehızu ıbadı min dunı evliya' inna a'tedna cehenneme lil kafirınenüzüla
103. Kul hel nünebbiüküm bil ahserıne a'mala
104. Ellezıne dalle sa'yühüm fil hayatid dünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinune sun'a
105. Ülaikellezıne keferu bi ayati rabbihim ve likaihı fe habitat a'malühüm fe la nükıymü lehüm yevmel kıyameti vezna
106. Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu ayatı ve rusülı hüzüve
107. İnnellezıne amenu ve amilus salihati kanet lehüm cennatül firdevsi nüzüla
108. Halidıne fıha la yebğune anha hıvela
109. Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatü rabbi ve lev ci'na bi mislihı mededa
110. Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahıd fe men kane yercu likae rabbihı felya'mel amelen salihav ve la yüşrik bi ıbadeti rabbihı ehada
KEHF SURESİ TÜRKÇE ANLAMI
سْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم"
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
1. Hamd o Allah’a mahsustur ki, kuluna kitabı indirdi; onda hiçbir eğrilik, çarpıklık ve tutarsızlığa yer vermedi.
2. Allah bu tutarlı ve dosdoğru kitabı, inanmayanları kendi katından gelecek şiddetli bir azapla uyarmak, sâlih ameller işleyen mü’minleri de güzel bir mükâfat ile müjdelemek için indirdi;
3. Hem de içinde ebedî kalmak üzere…
4. Bu ilâhî kelâmı, aynı zamanda “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarıp korkutmak için indirdi
5. Bu konuda ne Allah’a çocuk isnat edenlerin dayandıkları kesin bir bilgi vardır, ne de aynı iddiayı taşıyan atalarının! Ağızlarından çıkan o söz, ne kadar korkunç bir küfür sözüdür! Onlar, başka değil, ancak yalan söylüyorlar
6. Rasûlüm! Onlar bu Kur’an’a inanmıyorlar diye arkalarından üzülerek neredeyse kendini helâk edeceksin! Hayır böyle yapma!
7. Şüphesiz biz, insanların amel bakımından hangisinin daha güzel olduğunu deneyip ortaya çıkaralım diye yeryüzünde bulunan her şeyi ona mahsus bir zînet ve imtihan için bir malzeme yaptık
8. Doğrusu biz, yeryüzünde bulunan her şeyi vakti gelince kupkuru bir toprak hâline getirmekteyiz
9. Rasûlüm! Yoksa sen sadece Ashâb-ı Kehf ve Ashâb-ı Rakîm’in mi ibrete şâyan âyetlerimizden olduğunu sandın? Öyle sanma; başka nice ibretâmiz âyetlerimiz var!
10. Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp: “Rabbimiz bize katından bir rahmet ver, bize yardım et; şu işimizde doğru ve rızâna uygun olan ne ise onu bize nasip eyle!” diye niyâz etmişlerdi
11Bunun üzerine biz de onları sığındıkları o mağarada yıllarca sürecek derin bir uykuya daldırdık
12. Sonra iki fırkadan; Ashâb-ı Kehf ve düşmanlarından hangisinin bekledikleri gayeyi daha iyi hesap etmiş olduğunu ortaya çıkarmak için onları tekrar uyandırdık
13. Şimdi biz, onların başından geçen ibretli hâdiseyi bütün gerçekliğiyle sana anlatacağız: Hiç şüphesiz onlar Rablerine iman etmiş genç yiğitlerdi; biz de onların imanlarını daha da artırdık
14. Kalplerine tam kuvvet ve metânet verdik de zâlim krala karşı kıyâm ettiklerinde şöyle dediler: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbi olan Allah’tırBiz O’ndan başkasını ilâh kabul edip tapmayızBöyle bir şey yaparsak, yemin olsun ki gerçek dışı, pek saçma bir iddiada bulunmuş oluruz.”
15. “Şu bizim halkımız ise tuttular, Allah’tan başka ilâhlar edindilerMadem öyle, onların gerçek ilâh olduklarına dair açık bir delil getirmeleri gerekmez mi? Artık Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?”
16. İçlerinden biri şöyle dedi: “Madem ki siz onları ve onların Allah’tan başka taptıklarını terkettiniz, o halde mağaraya sığının ki Rabbiniz üzerinize rahmetini yaysın, işinizde size kolaylık ve fayda ihsân etsin.”
17. Rasûlüm! Orada bulunsaydın güneşin doğduğu zaman onların mağaralarını sağ taraftan dolaştığını, battığı zaman ise onları sol taraftan makaslayıp geçtiğini, böylece üzerlerine doğup onları rahatsız etmediğini görürdünOnlar mağaranın genişçe bir yerinde idilerOnların bu şekilde korunmaları, Allah’ın kudretini gösteren delillerden biridirAllah kimi doğru yola erdirirse, işte gerçekten doğru yola ermiş kimse odurKimin de yoldan sapmasına fırsat verirse, artık sen ona doğru yolu gösterecek bir yardımcı bulamazsın
18. Onlar uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdınTek yanlarına yatıp zarar görmemeleri için biz onları kâh sağa kâh sola çeviriyordukKöpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydıEğer onları bu halleriyle görseydin dönüp kaçardın ve onlar yüzünden için korkuyla dolardı
19. Biz onları uyuttuğumuz gibi, durumlarını aralarında soruşturmaları için öylece de uyandırdıkİçlerinden biri: “Burada ne kadar kaldınız?” diye sorduBir kısmı: “Bir gün, belki bir günden de az” diye cevap verdiDiğerleri ise şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilirŞimdi birinizi şu gümüş parayla şehre gönderin de yiyeceklerin hangisi daha temiz ve daha güzelse baksın, ondan size biraz yiyecek getirsinFakat çok nazik ve tedbirli davransın da sakın sizi ve yerinizi hiç kimseye sezdirmesin.”
20. “Çünkü eğer şehir halkı yerinizi öğrenirde sizi ellerine geçirirlerse ya sizi taşlayarak öldürürler veya sizi kendi dinlerine döndürürlerİşte o zaman ebediyen kurtuluşa eremezsiniz.”
21. Böylece biz insanları onların durumundan haberdar ettik ki, Allah’ın va‘dinin gerçek olduğunu ve kıyâmetin mutlaka kopacağında hiç şüphe olmadığını bilsinlerVefatlarının ardından halk, aralarında Ashâb-ı Kehf’in bu fevkalade hallerini tartışmaya başlamışlardıBir kısmı: “Üzerlerine bir anıt dikin; onların durumlarını en iyi Rableri bilir” dedilerOnlar için ne yapılacağı konusunda görüşleri ağır basanlar ise: “Hayır, onların yanıbaşlarına mutlaka bir mescid yapacağız” dediler
22. İnsanlar, bu kıssanın verdiği dersler üzerinde düşünecek yerde: “Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler“Beş kişidir, altıncıları köpekleridir” diyeceklerBunların yaptıkları gaybı taşlamaktan ibarettirBir grup da: “Onlar yedi kişidir, sekizincileri köpekleridir” diyeceklerDe ki: “Rabbim onların sayısını daha iyi bilirZâten onlar hakkında doğru bilgi sahibi olan çok az insan vardır.” O halde onlar hakkında Kur’an’da haber verilen açık delillerin dışında kimseyle tartışmaya girme ve onlarla ilgili olarak hiç kimseye bir şey sorma!
23. Hiçbir şey hakkında: “Ben yarın mutlaka şu işi yapacağım” deme
24. Ancak: “İnşallah; Allah izin verirse yapacağım” deBunu söylemeyi unuttuğun zaman Rabbini hatırla ve: “Umarım ki Rabbim beni bundan daha yakın bir vakitte dosdoğru ve güzel bir başarıya eriştirir” de
25. Yine bir kısmı: “Onlar mağaralarında üç yüz sene kaldı” dediler; bir kısmı da buna dokuz sene daha ilâve ettiler
26. De ki: “Onların ne kadar kaldığını en iyi Allah bilirÇünkü göklerin ve yerin gaybı Allah’ın elindedirO ne kadar güzel görür, ne kadar güzel işitirİnsanların Allah’tan başka hiçbir dostu ve yardımcısı yokturAllah, hükmüne ve hâkimiyetinin icrâsına hiç kimseyi ortak etmez
27. Rasûlüm! Rabbinin kitabından sana vahyedileni okuO’nun kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yokturO’ndan başka bir sığınak da bulamazsın!
28. Sabah akşam Rablerinin rızâsını dileyerek O’na dua ve ibâdet edenlerle beraber olmaya candan sabret! Dünya hayâtının çekiciliğine kapılıp da gözlerini onlardan ayırma! Kalbini bizi anmaktan gâfil kıldığımız, nefsânî arzularına uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!
29. De ki: “Gerçek, Rabbinizden gelmiştirArtık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsinŞüphesiz biz zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, duvar gibi yükselen alevleri onları çepeçevre kuşatmıştırSusuzluktan feryad edip su istediklerinde, kendilerine tıpkı erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su verilirO su ne fenâ bir içecek; o ateş ne kötü bir barınaktır!
30. Buna karşılık iman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, hiç şüphesiz biz, güzel güzel amel yapanların mükâfatını asla zâyi etmeyiz.
31. İşte onlar için altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardırOrada altın bileziklerle süslenirler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerler, tahtlar üzerine yaslanarak otururlarBu nimetler ne güzel mükâfat; o cennet ne güzel bir barınaktır!
32. Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların etrafını hurmalıklarla donatmış ve aralarına da bir ekin tarlası yerleştirmiştik
33. Her iki bağ da ürünlerini tam olarak vermiş, verimlerinde herhangi bir azalma olmamıştıBağların arasından bir de nehir akıtmıştık
34. Üstelik o kişinin başka gelir kaynakları da vardıBu sebeple fakir arkadaşıyla konuşurken ona üstünlük taslayarak: “Benim malım mülküm seninkinden daha fazla, evlâd ü iyâlim de seninkinden daha çok, daha güçlü” dedi
35. Kapıldığı gurur ve kibir duygusuyla kendisine böylesine yazık eden bu adam bağına girdiŞöyle diyordu: “Burasının hiçbir zaman çürüyüp yok olacağını sanmıyorum!”
36. “Kıyâmetin kopacağına da inanmıyorumFakat farz-ı muhâl öldükten sonra diriltilip Rabbimin huzuruna döndürülecek olsam bile, hiç şüphesiz orada da bundan daha iyisini bulurum.”
37. Arkadaşı ona şöyle cevap verdi: “Seni aslen topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, sonra da seni eli yüzü düzgün bir adam hâline getiren Allah’ı inkâr mı ediyorsun?”
38. “Fakat ben açıkça ilan ediyorum ki, O Allah benim RabbimdirBen Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam!”
39. “Her ne kadar beni mal ve evlat bakımından kendinden daha geri görsen de, bağına girdiğinde: «Mâşallah, Allah dilemiş olmuş! Bütün kuvvet ancak Allah’a aittir» demeli değil miydin?”
40. “Bakarsın Rabbim bana senin bağından daha hayırlısını verir; senin bağının üzerine ise gökten bir âfet gönderir de o bağ kupkuru, kaypak bir toprak hâline dönüşüverir.”
41. “Yahut o bahçenin suyu yerin dibine çekilir de, senin bir daha onu bulup çıkarmaya gücün yetmez.”
42. Çok geçmeden o inkârcı kişinin bağı, bahçesi, bütün ürünleri korkunç bir âfetle kuşatılıp yok ediliverdiAdam, çökmüş asma çardaklarının başında, yaptığı onca masrafa, verdiği emeklere yanıp ellerini ovuşturuyor ve: “Âh! Keşke ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!” diyordu
43. Şimdi ona Allah’tan başka yardım edecek ne bir topluluk vardı; ne de kendisini Allah’ın azâbından kurtarabilecek durumdaydı
44. İşte orada yardım ve dostluk, hakkın tâ kendisi olan Allah’a aittirEn güzel mükâfatı veren de O’dur, en güzel sonucu nasip eden de!
45. Onlara dünya hayatını şu örnekle anlat: Gökten su indiririz de onunla yeryüzünde bitkiler yeşerip gürleşir, sarmaş dolaş olur; sonunda kuruyarak rüzgârın savuracağı çerçöp hâline gelirAllah’ın her şeyi yapmaya gücü yeter.
46. Mal ve oğullar dünya hayatının zînetidirAsıl kalıcı olan sâlih ameller ise Rabbinin katında hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır
47. O gün dağları yerlerinden söküp yürüteceğiz ve yeryüzünün dümdüz, çırılçıplak hâle geldiğini göreceksinBiz bütün insanları mahşerde toplayacağız; içlerinden bir tek kişiyi bile geride bırakmayacağız
48. Onlar sıra sıra dizilerek Rabbinin huzuruna çıkarılacakOnlara: “Yemin olsun ki, sizi ilk defa nasıl yaratmışsak, aynen öyle mal, evlat, makam gibi dünyevî hiçbir şeye sahip olmaksızın bize geldinizOysa siz, yaptıklarınızın hesabını soracağımız belli bir zaman ve mekan tayin etmeyeceğimizi sanmıştınız!” diye nidâ edilecek
49. Herkesin amel defteri önüne konulacak; sen günaha batmış inkârcı suçluların o defterde yazılı olanlardan dolayı ödleri patlayacak şekilde korktuklarını göreceksinHayretler içinde: “Yazıklar olsun bize! Bu nasıl defter ki, küçük büyük demeden, hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan ne yapmış, ne söylemişsek hepsini saymış dökmüş!” diyeceklerBöylece yaptıkları her şeyi amel defterlerinde bulacaklarRabbin hiç kimseye zulmetmez
50. Bir zamanlar meleklere: “Âdem’e secde edin!” diye emretmiştik de hepsi secdeye kapanmış, fakat İblîs secde etmemiştiO cinlerdendi ve bu yüzden Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştıBöyle iken siz, beni bırakıp da, size düşman oldukları halde onu ve soyunu mu dost ediniyorsunuz? Zâlimler için bu ne kötü bir değiştirmedir!
51. Ben İblîs’i ve soyunu, ne göklerin ve yerin yaratılışına ne de bizzat kendi yaratılışlarına şâhit tuttumAyrıca insanları doğru yoldan saptıranları ben kendime yardımcı da edinmiş değilim!
52. O gün Allah onlara: “Haydi, çağırın bakalım benim ortağım olduğunu sandığınız o varlıkları” buyuracakÇağıracaklar, fakat onlar kendilerine bir cevap veremeyecekÇünkü biz kâfirlerle taptıkları arasına aşılması mümkün olmayan derin bir uçurum koymuşuzdur
53. İnkârcı suçlular cehennem ateşini görecekler, oraya kesinlikle düşeceklerini anlayacaklar; etrafı yoklayacaklar, fakat ondan kaçıp kurtulacak bir yer bulamayacaklar
54. Yemin olsun ki biz, bu Kur’an’da insanlar için gerekli her konuyu çeşitli üslup ve örneklerle açıkladıkNe var ki insan, gerçekler karşısında kavga ve tartışmaya pek düşkündür
55. Kendilerine hidâyet rehberi geldiğinde insanların inanmalarına ve Rablerinden bağışlanma dilemelerine engel olan şey, sadece, ilâhî kanun gereği önceki toplumların başına gelen helâkin kendilerine de gelmesini yahut âhiret azabının gözlerinin önüne konulmasını beklemeleridir
56. Halbuki biz peygamberleri helâk için değil ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderirizİnkara saplanıp kalanlar ise, bâtıla dayanarak hakkı yerinden kaydırıp ortadan kaldırmak için mücâdele eder, âyetlerimi ve kendilerine yapılan uyarıları alay konusu yaparlar
57. Kendine Rabbinin âyetleri hatırlatıldığı halde hemen ondan yüz çeviren, üstelik yapmış olduğu günah ve isyanları unutandan daha zâlim kim olabilir? Biz, onların kalplerinin üzerine Kur’an’ı anlamalarına engel perdeler çektik ve kulaklarına da ağırlıklar koydukSen onları doğru yola çağırsan da, imkânı yok, artık onlar ebediyen doğru yolu bulamazlar
58. Rabbin gerçekten çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidirEğer kazandıkları günahlar yüzünden insanları hemen cezalandıracak olsaydı, hiç beklemez onlara azabı derhal gönderiverirdiFakat onlar için azabın geleceği belirli bir vakit vardır ki o vakit geldiğinde, ondan kaçıp sığınacak hiçbir yer bulamazlar
59. İşte zulmettikleri zaman kendilerini helâk ettiğimiz ülke halkları! Biz, onların helâkleri için de belli bir süre tâyin etmiş, günü gelince de cezalarını vermiştik
60. Bir vakit Mûsâ genç yardımcısına: “İki denizin birleştiği noktaya varıncaya kadar hiç durmadan gidecek, gerekirse aradığımı buluncaya kadar senelerce yürüyeceğim” demişti.
61. Birlikte yürüyüp iki denizin birleştiği noktaya varınca balıklarını unuttularO vakit balık sıyrılmış, denizde bir yol tutup gözden kaybolmuştu
62. Kararlaştırdıkları yeri farkına varmadan geçip bir müddet gittikten sonra Mûsâ genç yardımcısına: “Şu kahvaltımızı getir de yiyelim artık! Gerçekten bu yolculuğumuz yüzünden hayli yorgun düştük” dedi
63. Genç: “Şu işe bak! O kayanın yanında mola verdiğimiz sırada doğrusu ben balığın canlanıp suya atladığını sana söylemeyi unutmuşumOnu sana hatırlatmamı bana unutturan da şeytandan başkası değildirBalık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gittiydi” dedi
64. Mûsâ: “İşte aradığımız zâten buydu!” dediHemen geldikleri izleri takip ederek gerisin geri döndüler
65. Kayanın yanına vardıklarında, seçkin kullarımızdan kendisine tarafımızdan bir rahmet verdiğimiz ve nezdimizden husûsî bir ilim öğrettiğimiz bir kul buldular
66. Mûsâ ona: “Allah’ın sana öğrettiği bu hayırlı ilim ve hikmetten bana da öğretmen için seninle birlikte gelebilir miyim?” diye sordu
67. Hızır şöyle cevap verdi: “İyi de, sen benimle beraber bulunmaya asla katlanamazsın!”
68. “Hem içyüzünü tam olarak kavrayamadığın ve zâhiren yanlış gibi görünen şeylere nasıl sabredebilirsin ki?!”
69. Mûsâ: “İnşallah benim sabırlı olduğumu göreceksin, sana hiçbir konuda karşı gelmeyeceğim” dedi
70. Hızır ise: “Eğer benimle geleceksen, o halde yapacağım şeyler hakkında, ben sana gerekli açıklamada bulununcaya kadar, bana hiçbir şey sormayacaksın!” dedi
71. Böylece birlikte yola koyuldularNihâyet gidip bir gemiye bindilerHızır bu gemiyi deliverdiMûsâ dayanamayıp: “İçindeki yolcuları suda boğmak için mi onu deldin? Gerçekten çok tehlikeli bir iş yaptın!” dedi
72. Hızır: “Sana, «Benimle beraber bulunmaya asla katlanamazsın!» uyarısında bulunmamış mıydım?” dedi
73. Mûsâ da: “Ne olur, unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorguya çekme ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma!” diye özür diledi
74. Tekrar yola koyuldularNihâyet bir erkek çocuğa rastladılarHızır bu çocuğu hemen öldürüverdiMûsâ dayanamayıp: “Öldürdüğü bir cana karşı kısâsen olmaksızın masum ve günahsız bir cana kıydın, öyle mi? Gerçekten sen, çok fenâ bir iş yaptın!” dedi
75. Hızır: “Sana, «Benimle beraber bulunmaya asla sabredemezsin!» uyarısında bulunmamış mıydım?” diye çıkıştı.
76. Mûsâ: “Bunu da affet! Eğer bundan sonra sana bir şey daha soracak olursam artık benimle arkadaşlık yapma! Çünkü senden bir daha özür dileyecek hâlim kalmadı” dedi
77. Tekrar yola devam ettilerNihâyet bir kasabaya varıp halkından yiyecek bir şeyler istedilerFakat hiç kimse onları ağırlamaya yanaşmadıDerken orada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvar gördüler; Hızır hemen duvarı düzeltiverdiMûsâ yine dayanamayıp: “Dileseydin, elbet buna karşılık bir ücret alırdın” dedi
78. Hızır şöyle dedi: “İşte böylece birbirimizden ayrılma noktasına gelmiş oldukŞimdi sana bir türlü sabredemediğin o hâdiselerin iç yüzünü haber vereceğim:”
79. “Önce gemiden başlayalımO, geçimlerini denizden sağlayan bir takım yoksul kimselere aittiBen ona kasten bir miktar hasar vermek istedimÇünkü güzergâhları üzerinde her sağlam gemiyi zorla gaspeden zâlim bir kral vardı.”
80. “Öldürdüğüm çocuğa gelince, onun ana-babası mü’min insanlardıFakat o çocuğun ileride onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
81. “Böylece Rablerinin kendilerine, onun yerine daha temiz, daha hayırlı, onlara karşı daha merhametli ve daha itaatkâr bir çocuk vermesini istedik.”
82. “Doğrulttuğum duvar ise o şehirdeki iki yetim çocuğa aittiAltında da o çocuklara ait gömülü bir hazine bulunuyorduBabaları da sâlih bir kişiydiBöylece Rabbin o iki çocuğun olgunluk çağına ulaşıp kendilerine ait o hazineyi çıkarmalarını istediBunların her biri Rabbinden birer rahmet tezahürüdür; yoksa bunları kendiliğimden yapmış değilimİşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir.”
83. Rasûlüm! Sana Zülkarneyn’den soruyorlarDe ki: “Onun hakkında size öğüt ve hatırlatma olacak bazı bilgiler okuyacağım:”
84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve hâkimiyet sahibi kıldıkVe onu hedeflerine ulaşmak için lâzım gelen akıl, ilim, kuvvet ve idarecilik gibi vasıflarla ve imkânlarla donattık
85. O da ilk olarak batıya doğru bir yol tuttu
86. Nihâyet güneşin battığı yere, batı sahillerine varınca onu kızgın, kara, balçıklı bir gözede batıyor bulduOrada azgın bir topluluğa rastladıOna: “Ey Zülkarneyn! İstersen bunları cezalandırırsın veya onlara güzel davranıp affedersin, bu hususta muhayyersin” dedik
87. Zülkarneyn şöyle dedi: “Kim zulmederse onu cezalandıracağız; sonra o Rabbine döndürülecek, Rabbi de ona benzeri görülmedik bir şekilde azap edecektir.”
88. “İman edip sâlih ameller işleyene gelince, içte onun için pek güzel bir mükâfat vardırOna emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.”
89. Sonra doğuya doğru bir yol tuttu
90. Nihâyet güneşin üstüne ilk doğduğu yere varınca, onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, biz onlar için güneş ışınlarına karşı korunacakları hiçbir siper yapmamıştık.
91. İşte Zülkarneyn’in durumu bundan ibarettirŞüphe yok ki biz onun bütün yaptıklarından ve sahib olduğu ilim ve salâhiyetten haberdardık
92. Sonra bir yol daha tuttu
93. Nihâyet karşılıklı iki büyük set gibi yükselen dağların arasına ulaşınca, onların önünde neredeyse hiçbir söz anlamayacak kadar konuşma bilmeyen bir topluluğa rastladı
94. Onlar: “Ey Zülkarneyn! Ye’cûc ve Me’cûc dediğimiz hak hukuk tanımaz kabileler, iki dağın arasındaki şu geçitten bize sürekli saldırarak bu ülkede bozgunculuk yapıp duruyorlarSana bir miktar vergi versek de, bizimle onların arasında aşamayacakları bir set yapsan olmaz mı?”
95. Zülkarneyn şöyle cevap verdi: “Rabbimin bana bahşettiği nimet ve imkânlar, sizin vereceğiniz vergiye ihtiyaç bırakmayacak kadar çok, yeterli ve benim için daha hayırlıdırHaydi siz bana bedenî kuvvetiniz ve iş gücünüzle yardım edin de sizinle onlar arasında aşılmaz sağlam bir set yapayım.”
96. “Bana demir kütleleri getirin!” Zülkarneyn iki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince: “Şimdi ateş yakın ve körükleyin!” dediDemir yığınlarını kor ateş hâline getirince de: “Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim” dedi
97. Artık Ye’cûc ve Me’cûc ne seddi aşabildiler, ne de onda bir delik açabildiler
98. Zülkarneyn: “Bu set, Rabbimin kullarına bir rahmetidirFakat Rabbimin belirlediği vakit gelince onu yerle bir edecektirÇünkü Rabbimin va‘di haktır ve mutlaka gerçekleşecektir” dedi
99. O gün biz insanları salıvereceğiz, deniz dalgaları gibi birbirine çarparak çalkalanacaklarSûra üflenecek ve insanların hepsini bir araya getireceğiz
100. O gün biz cehennemi bütün dehşetiyle kâfirlere sunacağız
101. O kâfirler ki, kalp gözleri bizim zikrimize karşı perdelidir ve onların Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemeye tahammülleri yoktur
102. Yoksa o kâfirler, beni bırakıp da kullarımı kendilerine dost edinerek onların şefaatlarıyla kurtulacaklarını mı sandılar? Şüphesiz ki biz, cehennemi kâfirler için en münâsip bir konaklama yeri olarak hazırlamışızdır
103. Rasûlüm! De ki: “Yaptıkları ameller yüzünden en çok zarara uğrayacakları haber verelim mi?”
104. “Onlar, güzel şeyler yaptıklarını zannetmelerine rağmen, dünya hayatında yaptıkları çalışmalar boşa giden kimselerdir.”
105. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr etmişler de bu yüzden bütün amelleri boşa gitmiştirTartılacak şeyleri kalmadığından kıyâmet günü onlar için artık bir terâzi koymayacak, onlara hiçbir kıymet vermeyeceğiz.
106. İşte inkâr etmeleri, âyetlerimi ve peygamberlerimi alaya almaları sebebiyle onların cezası cehennemdir!
107. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onların konaklama yerleri Firdevs cennetleridir
108. Onlar orada ebedî olarak kalacaklar; usanç duyup da oradan bir an olsun ayrılmak istemeyeceklerdir
109. Rasûlüm! De ki: “Rabbimin kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa, hatta bir o kadar daha ilâve yapsak, Rabbimin kelimeleri tükenmeden o denizler tükenir.”
110. De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanımŞu farkla ki bana, ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyedilmektedirArtık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, sâlih ameller işlesin ve Rabbine kulluk ederken hiçbir şeyi O’na ortak koşmasın!”