GÜNCEL

BENİ NADİR GAZASI VE SONRASI

 

 



Benî Nadir Gazâsı

   

Benî Nadir, Harun'un (a.s) neslinden gelen zengin ve güçlü bir büyük Yahudi kabilesi idi. Medine'ye iki saatlik mesafede Mekke yolu üzerinde sağlam kale ve hisarlarda otururlardı.

Bilhassa Uhud Harbinden sonra müşrikler ve münafıklarla olan münasebetlerini daha da arttırmışlardı. Nadir Yahudilerinin altına imza attıkları anlaşmaya ne derece sadık olduklarını anlamak maksadıyla yanına Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Zübeyr bin Avvam, Hz.Talha bin Ubeydullah, Hz. Sa'd bin Muaz ve Hz. Üseyyid bin Hudayr'ı (r.a.) alarak yurtlarına gitti.

Yahudiler, önce Peygamber Efendimizi müspet ve güleryüzle karşıladılar. Hatta kendilerine kadar gelmiş olmalarından memnunluk duyduklarını, üzerlerine düşen görevi yerine getireceklerini bile açıkça ifade ettiler.

Peygamber Efendimiz, ashabıyla bir evin duvarı dibine oturdu. Peygamber Efendimizi zahiren gayet iyi karşılayan Yahudiler ise bir köşeye çekilip aralarında konuşmaya başladılar.

"Siz bu adamı öldürmek için, şu andan daha müsait bir durum bulamazsınız. Hemen şu evin damına çıkarak, onun üzerine bir kaya parçası bırakıp ondan kurtulmalıyız." dediler. Sonra da "Hemen şimdi bu işi kim yapar?" diye sordular.

İçlerinden Amr bin Cahhaş adlı şahıs ortaya atıldı, "Ben yaparımdedi.  Peygamberimiz (s.a.v.)'in üstüne taş bırakmak üzere dama çıktı. Tam o esnada tertiplenen suikast ve hıyaneti Cebrâil (a.s.) gelip Peygamber Efendimize haber verdi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bir ihtiyaç gidermek istiyormuş gibi davranarak yerinden kalkıp Medine yolunu tuttu. Hatta sahabeler, tekrar gelecek zannıyla bir müddet orada oturdular. Gelmediğini görünce onlar da kalkıp oradan ayrıldılar.

Peygamberimiz (s.a.v.) Muhammed bin Mesleme'yi huzuruna çağırdı ve ona şu emri verdi:

"Nadiroğulları Yahudîlerine git! Onlara, Resûlullah beni size, 'Yurdumdan çıkıp gidiniz! Burada benimle birlikte oturmayınız! Siz bana, düşünülmeyecek bir suikast plânı kurdunuz. Size on gün süre tanıyorum. Bu müddetten sonra, buralarda sizden kim görülürse, boynunu vururum.' emrini bildirmek üzere gönderdi de!"

Daha sonra Muhammed bin Mesleme, onlara Peygamber Efendimizin emrini bildirdi.

Nadiroğulları Yahudileri giriştikleri suikast teşebbüsünün kendilerine pahalıya mal olduğunu anlamışlardı, ama artık iş işten geçmişti. Verilen emir doğrultusunda hareket etmekten başka bir yol da yoktu. Muhammed bin Mesleme'ye, "Göç ederiz." diyerek hazırlığa başladılar.

Bu sırada baş münafık olan Abdullah bin Übeyy'den kendilerine bir haber geldi. Haberde şöyle deniliyordu:

"Sakın mallarınızı ve yurdunuzu bırakıp gitmeyiniz. Kalenizde oturunuz. Gerek kavminden ve gerekse sair Araplardan iki bin kişiyi yardıma göndereceğim. Son nefeslerine kadar saflarınızda çarpışacaklardır. Ayrıca Benî Kurayza Yahudîleri de size yardım edeceklerdir."

 

Benî Nadir Yahudilerinin Küstahça Meydan Okumaları


Münafıkların reisi Abdullah bin Übeyy'in gizlice gönderdiği bu haber üzerine Nadiroğulları göç fikrinden vazgeçtiler. Peygamber Efendimiz de "Biz yurdumuzdan çıkıp gitmeyeceğiz. Elinden geleni yap." diye adamlarıyla haber gönderdiler.

Peygamber Efendimiz bu haberi alır almaz "Allahü Ekber" diyerek tekbir getirdi. Müslümanlar da Efendimizin tekbirine katıldılar.

 

 

Nadiroğullarının Muhasara Altına Alınması


 

Resûl-i Ekrem Efendimiz Medine'de yerine Abdullah ibni Ümmü Mektum'u bırakıp Nadiroğulları yurduna doğru hareket etti. Sancağı Hz. Ali taşıyordu.

Allah'ın izniyle bir harp planı tatbik etti. En yakın Yahudî ev ve kalelerini yıkma ve hurma ağaçlarını yakıp kesme emrini verdi. Bu hareket, düşmanın kaleden dışarı çıkıp çarpışmasını temin gayesiyle yapılıyordu.

Evlerinin yıkıldığını, hurma ağaçlarının kesilip yakıldığını gören Yahudîler, 

"Yâ Muhammed! Sen bozgunculuğu, bozup dağıtmayı yasaklar ve yapanları ayıplardın. Şimdi ne diye yaş hurma ağaçlarını kestiriyor ve yaktırıyorsun?" diye bağrıştılar.

Bunun üzerine inen ayet-i kerime meseleyi açıklığa kavuşturdu:

"Hurma ağaçlarını kesmeniz de kesmeyip dikili bırakmanız da Allah'ın izniyledir ve o fasıkları perişan etmek içindir."

 


Teslime Mecbur Olup Aman Dilemeleri

 

Muhasaranın on beşinci günüydü. Abdullah bin Übeyy ve diğerlerinin kendilerine vaadettikleri yardımlarının gelmediğini gören Benî Nadir Yahudîleri, teslim olmayı kabul edip emen dilediler.

Peygamber Efendimiz kendilerine emân verdi ve hiçbirisinin canına dokunmadı. Silahlarından başka olan mallarından develerine yükleyebildikleri kadar eşya alarak çıkıp gitmelerine müsaade buyurdu.

Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz de Nadiroğullarından kalan ganimet mallarını Cenâb-ı Hakkın da âyet-i kerimesinde tavsiye buyurduğu gibi, yalnız Muhacirlere taksim etti. Bu surette onları Ensarın yardımına ihtiyaç duymayacak hale getirdi.

 


 

Peygamberin Bereket Mucizesi

 


Ensardan Hz. Câbir'in babası Abdullah bin Amr bin Haram Uhud'da şehid düşmüştü. Geride altı yetim kız çocuğunu ve bir hayli de borç bırakmıştı. Borç sahipleri de Yahudiler idi.

Abdullah bin Amr'ın, içinde çeşitli hurma ağaçları bulunan iki bahçesi vardı. Fakat, bunların da mahsulü borçlarını karşılayacak miktarda değildi. Sadece bir tek Yahudi’ye borcu, otuz deve yükü hurma idi.

Hurma mevsimi girince, Yahudiler alacaklarını ısrarla istemeye ve Hz. Câbir'i sıkıştırmaya başladılar. Hz. Câbir, onlara hurma bahçesinin bütün mahsulünü vermeyi teklif ettiği halde kabul etmediler.

Bunun üzerine Hz. Câbir, Resûl-i Ekrem Efendimizin huzuruna vararak durumu anlattı.

Alacaklılar, Resûl-i Ekrem Efendimizin, "Borcun bir kısmını bu yıl, kalanını da gelecek yıl alınız." teklifini de kabul etmediler.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Hz. Câbir'e, "Sen git, ben yarın kuşluk vakti yanına gelirim." dedi.

Ertesi günü Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'i yanına alarak Hz. Câbir'in hurma bahçesine gitti. Ona, 

"Git hurmanı topla ve tasnif et! İyi cins olanı bir boy, diğerlerini de bir boy yaptıktan sonra bana haber ver!" buyurdu.

Hz. Câbir, derhal emri yerine getirdi ve gelip durumu Server-i Kâinat Efendimize arz etti. Hz. Câbir alacaklıları da çağırmıştı. Onlar, Peygamber Efendimizi görünce, isteklerini tekrarlamaya başladılar.

Resûl-i Kibriyâ Hazretleri, hurma öbeklerinden en büyüğünün çevresini üç kere dolaşıp dua ettikten sonra, Hz. Câbir'e, "Şu alacaklıları yanıma çağır." dedi.

Alacaklılar geldi. Borçlarına karşılık kendilerine hurma yığınından ölçülüp ölçülüp verilmeye başlandı. Borç tamamıyla ödendi. Hz. Câbir (r.a.) müşâhedesini şöyle anlatır:

"Tek, Allah babamın borcunu ödesin de vallahi ben, kız kardeşlerimin yanına bir hurma tanesi ile dönüp gitmeye bile razı idim. Halbuki Resûlullah, ondan bütün alacaklılara hurma verdiği halde, bir hurma bile eksilmediğini gördüm.

Borç sahipleri olan Yahudîler de bu hâdiseden çok taâccüp edip hayrette kaldılar.

 



Küçük Bedir Gazası

 



Ebû Süfyan Uhud'dan dönüp giderken Müslümanlara, "Sizinle gelecek sene Bedir'de buluşalım." demiş,

Hz. Ömer de Resûlullahın emriyle, "Olur! İnşaâllah orası bizimle sizin çarpışma yeriniz olsun." cevabını vermişti.

Uhud Muhaberesinin üzerinden bir sene geçmişti. Resûl-i Ekrem, verdiği sözünü yerine getirmek için harp hazırlıklarına başladı. Öte yandan Kureyş'in reisi Ebû Süfyân da harp hazırlıklarını sürdürüyordu. Fakat, o sene Mekke'de büyük bir kuraklık ve kıtlık hâkimdi. Bu sebeple Ebû Süfyan, halkı teşvik etmesine rağmen, kendisi harbe pek niyetli değildi.

O sırada henüz Müslüman olmamış Nuaym bin Mes'ud ile Mekke'de karşılaştı. Nuaym, Mekke'ye umre yapmak maksadı ile gelmişti. Ebû Süfyan, 

"Ey Nuaym! Ben Muhammed'le ashabına Bedir'de buluşalım, çarpışalım, diye söz vermiştim. Vakit gelip çattı. Halbuki bu yıl, bizde kıtlık ve kuraklık hakimdir. Böyle bir yıl işimize gelmez. Onun için bu yıl Muhammed'le karşılaşmak istemiyoruz. Karşılaşmamız ise, onun cesaretini arttıracaktır." 

Deyip, niyet ve endişesini dile getirdikten sonra, Nuaym'e teklifini şöylece yaptı:

"Sen, hemen Medine'ye dön! Benim, karşı konulmayacak kadar kuvvet topladığımı bildir ve onları Bedir'de bizimle çarpışmaktan vazgeçir. Bu işi becerirsen, sana yetmiş yetişkin deve veririz^^

Nuaym, derhal Medine'ye döndü. Vadeliden mükâfata konmak için Mekkeli müşrikler lehinde kesin bir propagandaya girişti.  Kureyşlilerin karşısına çıkılmayacak kadar güçlü bir ordu hazırlamış olduklarını söyleyip durdu.

Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer, durumu derhal Peygamberimiz (s.a.v.)'e bildirdiler. Resûl-i Ekrem Efendimizin kararı kesindi:

"Varlığım, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki; va'dedilen yere Medine'den hiç kimse gitmek için çıkmazsa bile, ben tek başıma oraya çıkar giderim." dedi

Cesaret dolu bu kararlı sözler, Müslümanların kalbinde şimşekler gibi çaktı. Allah'ın da yardımıyla, yüreklerine düşen korku ve tereddüdü bir çırpıda yok etti. Resûl-i Ekrem, yerine Abdullah bin Revaha'yı vekil bırakarak 1.500 mücahidle Medine'den ayrıldı. Sancağı Hz. Ali taşıyordu. Orduda sadece on atlı vardı.

 

Zira, hazırlıklarını tamamlayıp Mekke'den çıkan Ebû Süfyan kumandasındaki 2.000 kişilik müşrik ordusu, ancak Mecinne denilen nahiyeye kadar gelebilmiş, oradan ileriye tek adım atabilme cesaretini gösterememiş ve Müslümanlarla çarpışmayı, sayıca fazla oldukları halde göze alamadıklarından Mekke'ye geri dönmüşlerdi.

Mücahitler, düşmanın gelmediğini görünce, panayırda alışveriş yapıp kat kat kâr ettiler. Sekiz gecelik bekleyişten sonra Peygamber Efendimiz, mücahitlerle birlikte sevinç ve ferah içinde Medine'ye döndü. Bu gazânın diğer bir adı Küçük Bedir'dir.

 



Peygamberimizin 6. Hanımı Hz. Ümmü Seleme ile Evlenmesi




Asıl ismi Hind olan Hz. Ümmü Seleme, Mahzumoğulları Kabilesinden Ümeyye bin Muğire'nin kızı idi.  Kocası, Uhud Harbinde yaralanması sonucu hicretin dördüncü yılının Cemaziyelâhir ayı sonuna doğru vefat edince, dört çocuğu ile Hz. Ümmü Seleme dul kalınıştı.

Hz. Ümmü Seleme, daha önce Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'den gelen evlenme tekliflerini kabul etmemişti. Daha sonra, Peygamber Efendimiz, onu ve yetim çocuklarını himâyesi altına almak için Ümmü Seleme'ye evlenme teklifinde bulundu.

Bunun üzerine Ümmü Seleme yanında bulunan oğluna dönerek,

"Kalk ya Ömer, Resûlullaha beni nikâhla." dedi.

Böylece Cenâb-ı Hak, Ebû Seleme'nin vefatından önce  Resûl-i Ekrem Efendimizle evlendiğinde 44 yaşında bulunan Hz. Ümmü Seleme, Hicretin 59. senesinde 84 yaşında iken vefat etti. Cenaze namazını Ebû Hüreyre (r.a.) kıldırdı ve Bakî Mezarlığına defnedildi.



Hz. Zeynet Bint-İ Huzeyme Vefât Etti


Peygamberimiz (s.a.v.)'in zevcesi Hz. Zeynep, İslâmiyet'ten önceki devirde, yoksul ve muhtaçlara çok acıdığı, şefkat ve merhametli davrandığı, onlara devamlı yemekler yedirdiği ve sadakalar verdiği için ''Ümmü'l-Mesakîn (Miskinler, Düşkünler Annesi)" diye bilinir ve yâd edilirdi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimizle evliliği Hicretin üçüncü yılı Ramazan ayında olmuştu. Hicretin bu dördüncü yılı Rebiülâhir ayı sonunda, otuz yaşında iken vefat etti.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, namazını kıldırdıktan sonra onu, Baki kabristanına defnetti. Efendimizin hayatında Hz. Hatice-i Kübrâ ile Hz. Zeynep'ten başka zevcesi vefat etmemiştir!