GÜNCEL

UHUD'TAN SONRA

 

 




Medine'ye Dönüş


Uhud şehitlerinin toprağa verilmesinin ardından. Peygamber Efendimiz atını istedi ve müminlerle dönüş yoluna çıktı. Hz. Peygamber Medine'nin girişindeki kayalıklara geldiklerinde çevresindekilerden saf tutmasını istedi. Erkekler, Mekke'ye dönük iki saf oluşturdular. On dört kadın da onların arkasına dizildi. Daha sonra hep birlikte Allah'a dua ettiler.

Müslümanlar şehre vardıklarında güneş batıyordu. Mescide varır varmaz akşam namazını kıldılar. Daha sonra Peygamber Efendimiz dinlenmeye çekildi ve derin bir uykuya daldı. O kadar derin uyuyordu ki Bilal'in okuduğu yatsı ezanını duymadı. Bu yüzden namazı daha sonra evde tek başına kıldı.

Hamaraülesed Gazvesi




Bilâl-i Habeşî'nin sabah ezanını okuduğu ve Resûlullah'ın namaza çıkmasının beklendiği sırada gelen Abdullah bin Amr bin Avf el-Müzenî, Kureyş ordusunun Medine'ye baskın düzenlemeyi planladığını haber verdi

Peygamber Efendimiz, Bilal'e, düşmanın arkasından gidileceğini duyurmasını söyledi. "Fakat sadece dün bizimle savaşanlar gelecek" dedi. Elçiler çeşitli kabilelere gittiklerinde Müslümanların çoğu yaralarını sarıyordu. Çünkü Uhud'a katılanların sadece çok az bir kısmı yara almamıştı. Fakat Peygamberin çağrısını duyar duymaz hepsi tekrar yola çıkmak için hazırlandı.

Müslümanlar yaralarının tedavisini bırakarak silahlarını alıp toplanmaya başladılar.  Münafıkların reisi Abdullah bin Übey de sefere katılmak istedi, ancak Resûlullah ona izin vermedi. Belâzürî, Uhud Gazvesi'nde bulunmayan bazı sahâbîlerin de bu sefere katıldığını belirtir.

Resûl-i Ekrem, Hamrâülesed'de bulundukları beş gün boyunca Müslümanların sayısını kalabalık göstermek ve düşmanın kalbine korku salmak için geceleri ateş yaktırdı. Yakılan 500 ateşin alevleri çok uzak mesafelerden görülebiliyordu.

 

Huzaa Kabilesi

 

Mensup olduğu Huzâa kabilesi Resûl-i Ekrem'in müttefiki idi ve çevrede olup bitenleri Hz. Peygamber'e bildiriyorlardı. Resûlullah'ın yanından ayrıldıktan sonra Mekke'ye doğru yola çıkan Ma'bed el-Huzâî, Medine'ye 30 mil uzaktaki Revhâ mevkiinde Kureyş ordusuna yetişti.

Ma'bed, geride olup bitenler hakkında kendisinden bilgi almak isteyen Ebû Süfyân'a Müslümanların Uhud Gazvesi'nde bulunamayanların da katıldığı büyük bir ordu ile kendilerini takip ettiklerini ve geri dönmelerinin kendileri için tehlikeli olacağını söyledi. Ma'bed'in bu sözleri üzerine telâşa kapılan Ebû Süfyân ordusuna hareket emri vererek Mekke'ye doğru yola koyuldu. Ma'bed bu durumu Hz. Peygamber'e bildirdi. Hz. Peygamber de "Allah'a yemin ederim ki geri dönselerdi dünkü gün gibi yok olup gitmiş olacaklardı" dedi.

Ebû Süfyân, Abdülkaysoğulları'na ait olan bu kervan vasıtasıyla Resûl-i Ekrem'e Medine'ye geri döneceklerini ve sağ kalan Müslümanları öldüreceklerini bildirdi.

Hz. Peygamber bu haber kendisine ulaşınca, Allah bize kafi’dir. O ne güzel vekildir. dedi. Müslümanlar Hamrâülesed'de beş gün kaldıktan sonra 2 Nisan 625 Medine'ye döndüler.

 

Muaviye Bin Mugire


Uhud Gazvesi'nde Hz. Hamza'ya işkence yapanlar arasında bulunan Muâviye bin Mugîre Kureyş ordusundan ayrı düşmüş ve Medine'ye giderek aynı kabileye mensup olan hz. Osman’ın evine sığınmıştı.

Hz. Osman'ın başvurması üzerine Resûlullah üç gün içinde Medine'yi terk etmesi şartıyla Muâviye'ye eman vermiş, aksi takdirde öldürüleceğini bildirmişti. Muğire istenen süre içinde şehri terk etmeyince Hz. Peygamber'in görevlendirdiği Ammâr bin Yâsir ile Zeyd bin Hârise tarafından yakalanarak öldürüldü.

 

Ebu Azze

 

Bedir Gazvesinde esir edilen, ancak fakir ve çok sayıda çocuk sahibi olduğu için, Müslümanlarla bir daha savaşmayacağına ve Resul-i Ekrem aleyhinde konuşmayacağına dair kendisinden söz alınarak fidyesiz serbest bırakılan şair Ebû Azze ise sözünde durmayıp Uhud Gazvesi'ne katılmıştı.

Uhud Gazvesi'ne zorla getirildiğini iddia eden Ebû Azze tekrar bağışlanmasını istediyse de Resûl-i Ekrem, diyerek öldürülmesini emretti. "Ben sana, Muhammed'i iki defa aldattım dedirtmem. Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz"

 Âl-i İmrân sûresinin 172-174. ayetlerinin bu gazve dolayısıyla nâzil olduğu rivayet edilmektedir.


Esed Kabilesi


Medine'den Fırat'a kadar uzanan geniş bir alana yayılmış olan Esed kabilesi Uhud Savaşı'ndan sonra bu savaşta güç kaybına uğradığını düşündükleri Müslümanlara karşı ani bir baskın yapmaya ve Medine'yi yağmalamaya karar verdi.

Durumdan haberdar olan Hz. Peygamber onlara karşı Uhud savaşından üç ay kadar sonra Muharrem ayında Ebû Seleme başkanlığında 150 kişilik bir kuvvet gönderdi. İslâm birliği Esed kabilesinin suyunun bulunduğu Katan'a kadar ilerledi. Sonunda Tuleyha'nın adamları toplanmaya dahi fırsat bulamadan etkisiz hale getirilip dağıtıldılar.

 

 

Bi’r-i Maûne fâciası

 


Âmir b. Sa’saa kabilesi başkanı Ebû Berâ (Âmir b. Mâlik) Medine'ye gelerek Hz. Peygamber'e bazı hediyeler takdim etti. Fakat Hz. Peygamber "Ben bir müşrikin hediyesini kabul etmem" diyerek bunu reddetti.

Bundan sonra Hz. Peygamber, Ebû Berâ'ı İslâm'a davet etti. Fakat o kabul etmemekle birlikte yanından da uzaklaşmadı. Kabilesine İslâm’ı anlatacak kimseler göndermesini Hz. Peygamber’den rica etti. Peygamberimiz davetçilerin başlarına bir tehlike gelebileceğinden endişe ettiğini söyledi.

Ebû Berâ’ın onların emniyetini garanti etmesi üzerine Ehl-i Suffe'den yetmiş kadar kurrâyı adı geçen kabileye gönderdi. Davetçiler, Âmir b. Sa’saa kabilesine İslâmiyeti tanıtacak ve Kur’an-ı Kerim öğreteceklerdi.

Öteden beri İslâm'a karşı olan Âmir b. Tufeyl, Süleym kabilesinin kollarından topladığı askerler İslâm heyetine saldırarak Amr b. Ümeyye ve Ka’b b. Zeyd hariç hepsini öldürdüler.

Hz. Peygamber olayı öğrenince çok üzüldü. Çünkü İslâm davetçileri sadece İslâm'ı anlatmak için gönderilmişlerdi.  Üstelik savunmasızdılar ve kendilerinin can güvenliği için de teminat verilmişti. Rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s.), daha evvel kendisine ve ashabına yapılan haksızlık ve tecavüz karşısında bedduaya yeltenmediği halde, otuz veya kırk gün sabah namazlarında Bi’r-i Mâûne'de İslâm davetçilerini öldüren kabilelere beddua etmiştir.

 

Reci Olayı

 

Adal ve Kâre kabilelerinden bir heyet Medine'ye Hz. Peygamber’e gelerek kabilelerine İslâm’ı öğretecek bir heyet göndermesini rica ettiler. 


Bunun üzerine Hz. Peygamber'in gönderdiği on kişiden oluşan ekip Mekke ile Usfan arasında Hüzeyl kabilesine ait Recî’ suyuna vardıklarında Lihyânoğullarından yüz kadar silahlı bir birlik yanlarına gelerek kendilerini esir alıp Mekke müşriklerine satacaklarını söylediler.

Heyet mensuplarından Hubeyb b. Adiy, Abdullah b. Târık ve Zeyd b. Desinne dışındakiler teslim olmayı reddederek müşriklerle çarpışmaları sonucu şehit edildiler.

Lihyânoğulları, bu üç kişinin ellerini bağlayarak Mekke'ye doğru hareket ettiler. Abdullah b. Târık kendilerine reva görülen muameleye tahammül edemeyerek yolda bağını çözdü ve müşriklerle çarpışarak şehit düştü.

Hubeyb ile Zeyd'i Mekke'ye götürerek, Bedir'de öldürülen yakınlarının intikamını almak isteyen Mekkelilere sattılar. Mekke müşrikleri bu iki sahabeyi bir müddet hapiste tuttuktan sonra şehir dışındaki Ten'îm mevkiine götürdüler ve onları darağacına asarak işkence ile şehit ettiler.