GÜNCEL

HİCRETİN 5.SENESİ

 

 




Peygamberin 7.Hanımı Hz. Zeynep Binti Cahş ile Evliliği



Hz. Zeynep binti Cahş, Resûl-i Ekrem Efendimizin halası Ümeyme binti Abdülmuttalib'in kızı idi.

Daha önce Peygamber Efendimizin evlatlık edindiği Hz. Zeyd ile evlenmişti. Bu evliliğin dünürlüğünü de bizzat Resûl-i Ekrem Efendimiz yapmıştı. Hz. Zeynep ve ailesi böyle bir evliliği istemedikleri hâlde, sırf Peygamber Efendimizin ısrarı üzerine rıza göstermişlerdi.

Hz. Zeyd, izzetli zevcesi Hz. Zeynep'i kendisine manen küfüv (denk) bulmuyordu. Bu durum manevi imtizaçsızlığa sebep oluyordu. Nitekim evliliklerinin birinci yılı henüz bitmişken, Hz. Zeyd, Peygamber Efendimize gelerek, "Yâ Resûlallah! Ben, âilemden ayrılmak istiyorum." dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.)'in cevaben, "Zevceni tut, boşama! Allah'tan kork." buyurdu.

Fakat Hz. Zeyd, ferasetiyle Hz. Zeynep'in yüksek bir ahlâkta yaratılmış olduğunu ve bir peygamber hanımı olacak fıtratta bulunduğunu hissetmişti. Kendisini de ona zevc olacak fıtratta mânen küfüv bulmadığı için boşadı. Hz. Zeynep'in iddeti (boşandıktan sonra beklemesi gereken müddet) dolmuştu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bir gün Hz. Âişe Validemizle oturmuş sohbet ediyordu. Bu esnada kendisine vahiy geldi. İnen ayetlerde Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyordu:

"Zeyd o hanımla alâkasını kesince biz onu sana nikâhladık ta ki evlâtlıklarının boşadığı hanımlarla evlenmenin ml’minler için günah olmayacağı anlaşılsın. Allah'ın emri işte böylece yerine getirilmiştir."

"Allah'ın kendisi için takdir ettiği şeyi yerine getirmesinde Peygamber için bir vebal yoktur. Daha önce geçen peygamberler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın emri, tayin edilmiş ve değişmez bir hükümdür."

Vahiy hali sona erince, Kâinatın Efendisi Peygamber Efendimiz (a.s.m.) gülümsedi, "Allah'ın, onu bana gökte nikâhladığını, Zeynep'e, kim gidip müjdeler?" buyurdu.



Münafıkların Dedikoduları


Cahiliyye Devri inancına göre, evlâtlığın boşadığı karısını almayı haram sayıp, bunu Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) aleyhinde dedikodu vesilesi yapıp, "Muhammed, evlâdın karısıyla evlenmeyi haram kıldı. Kendisi ise oğlu Zeyd'in boşadığı karısıyla evlendi." diyerek yaygaraya başladılar.

Gelen vahiy bu hususa da açık bir şekilde şöyle cevap veriyordu.

"Muhammed hiçbirinizin babası değildir; o Allah'ın Resulüdür ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah ise her şeyi hakkıyla bilir."

 



Beni Müstalık Gazası

 

Hâris bin Ebî Dırar, kabilesiyle birlikte Medine'ye, Müslümanların üzerine yürümeye hazırlanıyordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, yedi yüz kişi ile yerine Hz. Zeyd bin Hârise'yi vekil tayin ederek, Medine'den hareket etti.

Gariptir ki, münafıklar, hiçbir gazâya bu gazâ kadar ilgi göstermemişlerdi. Birçoğu İslâm ordusuna katılmıştı. Maksatları; ganimetten istifade etmek ve fırsat kollayarak Müslümanlar arasına fitne fesad düşürmekti

İslâm ordusu Müreysi Suyu başına doğru ilerlerken, düşman casuslarından biri ele geçirildi. Yapılan dâvet üzerine Müslüman olmayınca katledildi. Bunu duyan Müstalıkoğulları fazlasıyla korktular. Hattâ etraftan topladıkları birçok kimse kendilerini terk ederek dağıldı. Benî Müstalıklardan esir alınanlar 200 kadardı. Birçok deve, sığır ve davar da ganimet alındı. Ganimet malları bir araya toplandı

 


Münafıkların Bir Tertibi



Müreysi zaferi kazanıldıktan sonra, Peygamber Efendimiz, mücahidlerle burada birkaç gün istirahat edip beklemeyi uygun bulmuşlardı. Önceden de bahsettiğimiz gibi, bu gazâya çok sayıda münafık katılmıştı.

İşte bu bekleme esnada kuyu başında bir kavga çıktı. Cahcah, yumruk ve tokatlarla Sinan'ın yüzünü kanlar içinde bıraktı. Sinan ise feryadı basıp, "Yetişin Muhacirler, neredesiniz?" diye seslendi.

Az kalsın Müslümanlar birbirlerine gireceklerdi.  Resûl-i Ekrem Efendimiz, topluluğun bulunduğu yere geldi ve 

"Bırakınız şu Cahiliye âdet ve davasını. Çünkü o, bir murdarlık, bir kötülüktür. Cahiliyye dâvâsını güden, kendini Cehenneme atmış olur." buyurdu.

Münafıkların reisi Abdullah bin Übeyy bin Selûl'un ortaya atıldığı görüldü. Zira, bu hâdise onun için ele geçmez bir fırsattı. Bunu bahane ederek Müslümanların arasını bozabilirdi. Nitekim, 

"Bunları şehrinize getirip bir yer verdiniz, mal ve erzakınıza ortak yaptınız. Uğradığınız bu hakaretlere tek sebep yine sizsiniz. Vallahi, biz Medine'ye dönecek olursak en izzetli ve kuvvetli olan [kendisi ve etbâı] en zelil ve en zâif olanı [hâşâ Peygamberimiz (s.a.v.) ve Muhacirler] oradan sürüp çıkarılacaktır."

Arkasından da bir sürü herzeler savurdu.

Orada bulunan genç sahabî Hz. Zeyd bin Erkam, Abdullah bin Übeyy'in bu sözüne karşı çıktı, "Vallahi, kavminin içinde zelil ve menfur olan ancak sensin. Muhammed (a.s.m.) ise, Allah tarafından aziz kılınmıştır." dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) e derhal durumu bildireceğini söyledi.

Başmünafık, bu sözler karşısında vaziyet değiştirerek, "Ey kardeşimin oğlu! Sus! Vallahi ben şaka yapmıştım." diyerek münafıklığını ortaya koydu.

Hz. Zeyd bin Erkam susmadı. Abdullah bin Übeyy'den işittiklerini olduğu gibi gelip Peygamber Efendimize haber verdi.

O sırada Hz. Ömer, "Yâ Resûlallah! Müsaade buyur da şu münafığın boynunu vurayım!

Resul-i Ekrem, bu tekliften memnun kalmadığı gibi, cevabı da düşündürücü oldu:


"Eğer, ben onun öldürülmesine müsaade edersem, Medine eşrafından birçoğunun gönlüne korku ve endişe düşer. Ayrıca işin içyüzünü bilmeyen halk, 'Muhammed Ashabını öldürüyor' diye konuşmaya başladıkları zaman durum ne olur, biliyor musun?"


Resûl-i Ekrem Efendimiz, günün en sıcak saati olmasına rağmen Mücahitlerle derhal Medine'ye doğru yola çıkmalarını emretti.  Peygamber Efendimiz mücahidlerin Abdullah bin Übeyy'in söylediği sözlerle meşgul olmasını istemiyordu. Bunun için hareket emri verdiği günün sabahına kadar yola devam ettiler.

 


Hz. Abdullah'ın Teklifi


Baba Übeyy, nifakın reisliğini yaparken, oğul Abdullah, İslam’ı fevkalâde bir ciddiyet yaşayan halis bir Müslümandı. Babasının sözlerini duyunca, Resûl-i Ekremin huzuruna çıktı,

"Yâ Resûlallah," dedi, "babamla aranızda geçen hadiseyi işittim. Onu öldürmek istediğinizi haber aldım. Eğer bu işi muhakkak yapacaksanız, bana emir buyurunuz, şu anda gidip başını huzurunuza getireyim. Bütün Hazreçliler bilirler ki, babama pek ziyade muhabbetim vardır.

Onun öldürülmesini başkasına havale ederseniz, ihtimal ki, o adama karşı nefsimde bir düşmanlık meydana gelir ve bir kâfire karşı bir mü'mini öldürerek Cehenneme müstahak olurum!"

Sahabedeki iman işte böylesine kuvvetli idi. Resûlullah ve Müslümanlara hakaret eden babasının başını kesecek kadar! Resûl-i Ekrem; verdiği cevapla bu kahraman sahabeyi şöyle teselli etti:

"Ey Abdullah! Babanı öldürmeyi istemedim. Hiç kimseyi de onu öldürmekle vazifelendirmedim. Aramızda yaşadıkça ona iyi davranınız!"

 


Münafıklar Hakkında Müstakil Süre İnmesi


Bütün bu olup bitenlerden sonra, baş münafık Abdullah bin Übeyy bin Selûl ile diğer münafıklar hakkında müstakil bir Sûre nazil oldu. Sûrede meâlen münafıkların vasıflarından şöyle bahsediliyordu:

"Münafıklar sana geldiklerinde 'Şehadet ederiz ki şüphesiz sen Allah'ın Resulüsün' dediler. Allah bilir ki sen elbette Onun Resulüsün. Münafıkların yalancı olduklarına da Allah şâhittir."

"Onları gördüğünde cüsseleri hoşuna gider. Konuştuklarında sözlerine kulak verirsin. Onlar elbise giydirilmiş odun gibidir. Her gürültüyü aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmanın ta kendisidir; onlardan sakın. Allah onları kahretsin; nasıl da haktan yüzleri çevriliyor!"

Sürenin daha sonraki âyetlerinde ise, Abdullah bin Übeyy'in sarfettiği sözlerden bahsediliyor ve mealen şöyle deniliyordu:

"Onlar, 'Allah Resulünün yanındakilere bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler.' diyen kimselerdir. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır; lâkin münafıklar bunu anlayamazlar."

"'Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, hor ve hâkir olanları oradan çıkaracaktır.' diyorlar. Halbuki şeref ve üstünlük Allah'a, Resûlüne ve müminlere aittir; lâkin münafıklar bunu bilmezler."

 

 

Peygamberin Hz. Cüveyriye ile Evliliği

 


Hz. Cüveyriye, Benî Müstalık Kabilesi reisi Hâris bin Ebî Dırar'ın kızı idi. Müreysi Kocası Müsafi bin Safvan Peygamberimiz (s.a.v.)'in amansız düşmanlarından biri idi. Harpte öldürülünce Hz. Cüveyriye dul kalmıştı.

Esirler, mücahitler arasında bölüştürüldüğü zaman, Hz. Cüveyriye, Sabit bin Kays ile amcası oğlunun hissesine düşmüştü. Tayin edilen fidyeyi ödediği takdirde hürriyetine kavuşacaktı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, ona, "Sana, bundan daha hayırlı olan yok mudur?" diye sordu.

Beklenmedik bir soruya muhatap olan Hz. Cüveyriye birden şaşırdı. Hürriyetine kavuşmaktan, tekrar anne babasına, yurduna varmaktan daha hayırlı ne olabilirdi?

Bir anlık bir tereddütten sonra, "Yâ Resûlallah!" dedi. "Hakkımda yapacağınız bundan daha hayırlı şey nedir?"

Peygamber Efendimiz, "Senin kurtuluş fidyeni ödeyerek seni zevceliğe kabul etmemdir." buyurdu.

Peygamber Efendimizin yurtlarına varmadan birkaç gün önceki rüyasını hatırladı: Ay Medine'den sanki yürüyüp gömleğine girmişti. Bir anlık bir şaşkınlıktan sonra, yüzünde sevinç alâmetleri belirdi. Peygamberimiz (s.a.v.)'in teklifine cevabı şu oldu:

"Yâ Resûlallah! Eğer, beni bu şerefe nâil ederseniz, şüphesiz benim için bundan daha hayırlı bir devlet ve saâdet olamaz!" 

 



Hâris Bin Ebî Dırar'ın Müslüman Olması

 

Hz. Cüveyriye'nin babası Hâris bin Ebî Dırar da o sırada, kızını kurtarmak için yanına develer alarak Medine'ye doğru yola çıkmış idi. Akik Vadisine varınca develerine baktı. Kıyamadığı ikisini vadide iki dağ arasında kuytu bir yerde sakladı. 

Sonra Peygamber Efendimizin huzuruna geldi, "Yâ Muhammed! Kızımı esir almışsınız. Şunlar onun kurtuluş fidyesidir." dedi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Akik'ten, filan dağlar arasında, filan kuytuya saklamış olduğun iki deveyi neden getirmedin?" diye sordu.

Hâris birden şaşırdı. Hiç kimse develeri oraya saklamış olduğunu bilmiyordu. Artık beklemek manasızdı. Derhal 

"Ben, şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhakkak sen de Allah'ın Resûlüsün. Vallahi, yaptığımı Allah'tan başka kimse bilmiyordu." Diyerek Müslüman oldu. Onunla birlikte, iki oğlu ve kavminden yanında bulunanlar da orada Müslüman oldular.