GÜNCEL

UHUD SAVAŞINDAN ÖNCE

 






Gatafan Gazâsı

Benî Muharib yiğitlerinden sayılan Haris oğlu Du'sur (diğer namıyla Gavres), Gatafan Kabilesine mensup Sa'lebe ve Muharipoğullarından çok sayıda adam toplayarak, Medine üzerine baskın düzenlemeye karar verdi. Maksat, güyâ Müslümanlara göz dağı vermek ve bir de Medine civarında bulabilirse bir şeyler yağmalamaktı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, durumu derhal haber aldı. Medine'de yerine vekil olarak Hz. Osman bin Affan'ı bırakarak, aralarında atlıların da bulunduğu dört yüz elli kişilik bir kuvvetle çapulcu müşrikler üzerine yürüdü. Ancak, Peygamberimiz (s.a.v.)'in gelmekte olduğunu duyan yağmacılar kaçıp tepelere sığınmışlardı. O anda kimse görülmedi. Sadece Sa'lebeoğullarından Cabir adında biri esir edildi. Durum kendisinden öğrenildi. Daha sonra İslâma dâvet edildi. O da kabul edip Müslüman oldu.


 

Gavres'in Suikast Teşebbüsü


Çapulcuların tepelere sığındığını öğrenen Peygamber Efendimiz, bir müddet burada beklemeyi uygun gördü. Bekleme esnasında bir ara sağanak halinde yağmur yağdı. Efendimizin elbiseleri ıslandı. Kuruması için elbiselerini çıkarıp bir ağacın dalına astı, kendisi de istirahat maksadıyla ağacın altına, yanı üzerine uzanıverdi.

Baskın düzenlemek isteyenler tepeden Resûl-i Ekremi gözlüyorlardı. Peygamberimiz (s.a.v.)'in zırhını çıkarıp ağacın altına istirahat çekildiğini, yanında da kimsenin bulunmadığını farkedince, heyecan ve sevinç içinde reisleri Gavres'e haber verdiler:

"İşte eline bir daha geçmez bir fırsat! Muhammed, ashabının yanından ayrılıp tek başına kaldı. Ashabı gelip onu korumaya çalışıncaya kadar biz işini bitiririz!"

Gavres, derhal harekete geçti. Kimse görmeden, tam Peygamber Efendimizin başı üzerine geldi. Yalın kılıç elinde olduğu halde,

"Kim, seni benden kurtaracak?" dedi. 

Resûl-i Ekrem, "Allah" buyurdu. Sonra da şöyle dua etti:

"Allah'ım! Beni onun şerrinden koru!"

Gavres, birden iki omuzu ortasına gaibden bir darbe yedi. Kılıç elinden düştü ve kendisi de yere yuvarlandı. Bu sefer Fahr-i Âlem Efendimiz kılıcı eline aldı ve 

"Şimdi seni kim kurtaracak." dedi.

Gavres, "Hiç kimse" dedi. Sonra da, 

"Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed de Onun Resûlüdür. Artık, bundan sonra hiçbir zaman senin aleyhinde kimseyi toplamayacağım.diyerek Müslüman oldu.

Bunun üzerine Resûl-i Zişan Efendimiz de Gavres'i affetti. Gavres giderken, bir ara Resûl-i Ekrem Efendimize döndü ve "Vallahi, sen benden daha hayırlısın." dedi.

 


Karde Seriyyesi




Peygamber Efendimizin etrafa hâkim olması üzerine, müşrikler ticaret yollarını değiştirmek mecburiyetinde kalmışlardı. Sahil yoluyla Şam ticareti tehlikeye düştüğünden, Irak yoluyla Şam'a gitmeyi daha uygun ve emin bulmuşlardı. Hazırladıkları bir kervanı bu yolla Şam'a göndermişlerdi. Kervanla birlikte gidenlerin, içinde Kureyşin ileri gelenlerinden Safvan bin Ümeyye, Abdullah bin Ebî Rabiâ da vardı. 

Tam o sırada müşriklerden biri Medine'ye geldi ve Yahudînin birinin evinde misafir kaldı. Müşrik farkında olmadan bahsi geçen kervanın Irak yoluyla Şam'a gönderildiğini ağızdan kaçırdı. Tam bunu anlatırken oradan Ashabdan Salih bin Nu'man geçiyordu. Haberi duydu ve derhal Hz. Resûlullahın huzuruna vararak durumu kendilerine arz etti.

Mevsim kıştı. Peygamber Efendimiz, yüz kişilik bir süvari kuvveti hazırladı. Kumandanlığına Zeyd bin Hârise Hazretlerini tayin etti. 

Seriyyenin teşkil maksadı kervanı yakalamaktı. Zeyd bin Hârise, emrindeki kuvvetle yola çıktı ve Kureyş kervanının önünü kesti. Kervandakiler, beklemedikleri bir hâdise ile karşı karşıya kalmıştı. Bu durumda tabana kuvvet kaçmaktan başka çareleri yoktu. Öyle yaptılar. Canlarını kurtarmak uğruna her şeylerini geride bıraktılar.

 

Peygamber Efendimiz, bu muvaffakiyetinden dolayı Zeyd bin Hârise'yi,  "Seriyye kumandanlarının en hayırlısı, Zeyd bin Hârise'dir." buyurarak tebrik ve takdir etti.

 

 


Peygamberimiz (s.a.v.)'in 4.Hanımı Hz. Hafsa ile Hz. Osman’ında Hz. Ümmü Gülsüm ile Evlenmesi




Uhud savaşından iki ay kadar önceydi. Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa ile evlendi.

Resûl-i Ekrem Efendimize Peygamberlik vazifesi verilmeden önce dünyaya gelen Hz. Hafsa, daha önce Huneys bin Huzâfe (r.a.) ile evlenmişti. Huneys vefat edince Hz. Hafsa dul kalmıştı.

Hz. Ömer, kızını evvelâ münasip bir dille Hz. Osman'a, ondan müspet cevap alamayınca da Hz. Ebu Bekir Efendimiz vermek istemişti. Ancak Hz. Ebû Bekir onun bu isteğine müsbet ve menfi hiçbir cevap vermemişti.

Bu durum karşısında çok üzülen Hz. Ömer, Resûl-i Ekrem Efendimize (a.s.m.) giderek olup bitenleri anlattı. Hz. Ömer'in gönülden arzusunu farkeden Peygamber Efendimiz (a.s.m.), kendisini daha fazla üzüntü içinde bırakmak istemedi.

"Ben, sana Osman'dan daha hayırlı bir damat, Osman'a da senden daha hayırlı bir kayınpeder söyleyeyim mi?" diye sordu. Hz. Ömer,

"Söyleyin yâ Resûlallah!.." deyince Resûl-i Ekrem şu müjdeyi verdi:

"Sen kızın Hafsa'yı bana nikâhlarsın. Ben de kızım Ümmü Gülsüm'ü Osman'a nikâhlarım."

Hz. Ömer'i bu teklif fazlasıyla sevindirdi ve derhal kabul etti. Böylece Peygamber Efendimiz, Hz. Hafsa'yı Ezvac-ı Tahirât arasına alırken, kızı Hz. Ümmü Gülsüm'ü de Hz. Osman'a nikâhladı.

Hz. Osman, daha önce de Peygamberimiz (s.a.v.)'in vefat eden kızı Hz. Rukiyye ile evli idi. Hz. Ümmü Gülsüm ile evlenince kendisine "Zinnureyn (iki nur sahibi)" lakabı verildi.

 


Peygamberimiz (s.a.v.), Huzeyme Kızı Hz. Zeyneb'le Evleniyor.


Huzeyme kızı Hz. Zeyneb'in kocası Ubeyde bin Hâris Bedir Muharebesinde yaralanmış ve bu yaranın neticesi olarak Safrâ denilen mevkide vefat etmişti. Bu sebeple Hz. Zeyneb dul kalmıştı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu muhterem kadını Hicretin üçüncü senesi Ramazan ayında zevceliğe alarak şereflendirdi.

Hz. Zeyneb fakirleri ve yoksulları beslediği, onlara çok acıyıp merhamet ettiği için "Ümmü'l-Mesâkin (Yoksullar Annesi)" diye tanınırdı. Hz. Zeynep, Peygamber Efendimizin yanında üç ay kaldıktan sonra 30 yaşında iken vefât etti. Cenaze namazını bizzat Resûl-i Kibriya Efendimiz kıldırdı. Bakî mezarlığına defnedildi.


 

Peygamberimizin Torunu Hz. Hasan'ın Dünyaya Gelişi




Hicretin üçüncü yılında Resûl-i Ekrem Efendimizi sevindiren bir hâdise daha vuku buldu: Torunu Hz. Hasan dünyaya geldi. 

Hz. Hasan, Peygamberime torunları arasında kendisine en çok benzeyeni idi. Bu sebeple annesi Hz. Fâtıma onu severken, "Resûlallaha benzeyen yavrumderdi.

Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, torunları Hz. Hasan ile Hüseyin'i son derece severdi. Onları zaman zaman omuzlarına alır taşır ve şöyle buyururdu:

"Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır (güzel kokan bir çiçek, fesleğen)."

Yine Hz. Hasan'ı zaman zaman omuzuna alır, gezdirir ve 

"Allah'ım! Ben onu seviyorum. Sen de sev! Onu seveni de sev!" diye dua ederdi.