GÜNCEL

BENİ KURAYSA KUŞATMASI VE SONRASI

 






   

(Hicret’in 5. senesi. Milâdî 627)

Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamber ile yapılan anlaşmayı bozarak müşriklerin yanında yer almıştı. Hendek Muharebesi sonrası Kurayzaoğulları da, hayal kırıklığı içinde, Medine’ye iki saatlik mesafede bulunan sağlam ka­lelerine çekilmişlerdi.

 


Hz. Cebrail’in Getirdiği Emir


Nitekim Müslümanlar, Medine’ye henüz yeni dönmüşlerdi ki Cebrail (a.s.), Resûl-i Ekrem’e şu emri getirdi:

Yâ Muhammed! Yüce Allah, sana, Benî Kurayza üzerine yürümeni emredi­yor!”

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Derhal Hz. Bilâl’i çağırtarak, bütün Müslümanlara şunu nidâ etmesini em­retti:

İşiten ve Allah’ın emrine itaat edenler, ikindi namazını Benî Kurayza yur­dunda kılsın!”

Bu daveti duyan Müslümanlar bir anda toplandılar.

Peygamber Efendimiz, sancağı Hz. Ali’ye teslim ederek ordudan önce onu yola çıkardı; Abdullah b. Ümmü Mek­tum’u ise, Medine’­de yerine imam bı­raktı. İslam ordusu üç bin kişiden ibaretti.


 

Pey­gam­be­ri­mizin, Benî Kurayza Yahudileriyle Konuşması


Resûl-i Ekrem Efendimiz, mücahitlerle Benî Kurayza Yahudilerinin kaleleri­nin dibine kadar vardı; oradan Yahudi ileri gelenlerinin isimlerini birer birer zikrederek onlara,

Ey Allah’ın gazabına uğrayarak maymuna çevrilmiş olan­ların kardeşleriAllah sizi hor, hakir kıldı mı ve belâsını, cezasını üzerinize in­dirdi mi? Demek ki siz, bana kötü söz söylediniz! Öyle mi?” diye seslendi.

Yahudi ileri gelenleri, süt dökmüş kediye dönmüşlerdi.

Yâ Ebâ’l-Kàsım! Sen, sözünü bilmezlerden değildin! Mûsa’ya indirilmiş olan Tevrat’a yemin ederiz ki biz sana hiçbir kötü lâf sarfetmedik” diyerek söy­lediklerini inkâr ettiler.

 


Benî Kurayzaların Muhasaraya Alınması




Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, önce mücahit­lere onları oka tutmala­rını emretti. Mücahitler, onlara ok yağdırmaya başladılar.

Görünüşte Hz. Re­sû­lul­lah’ın ve Müslümanların yanında bulunan, hakikatte ise daima İslam düşmanlarıyla gizliden gizliye iş birliği yapan münafıklar, muhasara esnasında Kurayzaoğullarına da sakın teslim olmayın da cesaret veriyorlardı.

 



Benî Kurayzalar Teslim Oluyor


Benî Kurayzalar, muhasaranın uzadığını görünce, sıkılmaya başladılar. Büyük bir korkuya kapıldılar. Bunun üzerine, görüşme isteğinde bu­lun­dular. Resûl-i Ekrem Efendimiz isteklerini kabul etti.

Peygamber Efendimizle görüşmek ve konuşmak üzere içlerinden Nebbâş b. Kays’ı gönderdiler.


Nebbâş,

Yâ Muhammed!” dedi. “Benî Nadîr Yahudilerinin teslim olduk­la­rı gibi kanımızı dökme; mal ve silahlar senin olsun!

Kadınlarımız ve çocukla­rı­mı­zı alıp memleketinden çıkıp gidelim. Her cins silah hâriç olmak üzere, her aile için bir devenin taşıyabileceği gerekli eşyayı götürmemize müsaade et!”

Peygamber Efendimiz,

Hayır! Bu teklifi kabul edemem!” buyurdu.

Bunun üzerine Nebbâş, ikinci teklifi yaptı:

Öyle ise, kanımızı bize bağışla. Sa­dece kadınlarımızı ve çocuklarımızı alıp gidelim. Malları olduğu gibi bıra­ka­lım!”

Peygamber Efendimiz,

Hayır!” dedi. “Kayıtsız şartsız, benim hük­müme itaat edip teslim olmaktan başka hiçbir çareniz yoktur!”

 

Ka’b B. Esed’in Teklifi

 

Ka’b b. Esed, onların reislerinden biri idi. Ka’b;

Şu adama tâbi olalım ve onun peygamberliğini kabul ede­lim!

“Vallahi, onun Allah tarafından gönderilmiş kitabımızda sıfatlarını yazılı bulduğumuz peygamber olduğu sizce de malum olmuştur! Ona iman edecek olursanız, kanlarınız, mallarınız, çoluk çocuğunuz kurtulmuş olur!

“Ona tâbi olmayışımızın tek sebebi, Araplara karşı duy­du­ğumuz kıskançlık ve onun İsrailoğullarından gelen bir peygamber olmayı­şıdır! Hâlbuki, bu, Al­lah’ın bileceği bir iştir!


Benî Kurayza Yahudileri,

Hayır...” dediler. “Biz, bizden başkasına tâbi olma­yız! Biz, kitap sahibi bir cemaatiz!”

Aralarında bundan sonra bir kargaşalık başladı: Birbirlerine ileri geri lâflar sarf ettiler. Bir taraftan da kadınlar ve çocuklar ağlaşıp duruyorlardı. Buna da­yanamadılar. Yaptıklarından son derece piş­man oldular.

 



Hakem Tayin Edilmesi


Benî Kurayza Yahudileri, yirmi beş gece süren muhasaradan sonra, başka çare kalmadığını anlayarak, teslim olmayı kabul ettiler.

Haklarında hüküm vermek üzere de Peygamber Efendimizden bir hakem tayin edilmesini istedi­ler.


Resûl-i Ekrem,

Ashabımdan istediğinizi hakem seçiniz!” buyurdu.

Kurayzaoğulları,

“Biz, Sa’d b. Muaz’ın vereceği hükme göre teslim oluruz” dediler.


Hz. Sa’d b. Muaz, bütün bunlardan sonra hükmünü şöy­le açıkladı:

Ben, onlar hakkında buluğ çağına eren erkeklerin boyunlarının vurulma­sına, malların Müslümanlar arasında taksim edilmesine, çocuklarla kadınların ise esir alınmasına hükmettim!”


Peygamber Efendimiz, Hz. Sa’d’ı bu hükmünden dolayı tebrik ve takdir ederek, “Sen, onlar hakkında, Allah Teâ­lâ’­nın yedi kat gök­ler üzerinde verdiği hükmüne uygun hüküm verdin!” buyurdu

Benî Kurayza Yahudileri, Tevrat’ın bu hükmüne uygun olarak kendilerine ve­rilen cezaya bil mecburiye rıza gösterdiler.

Peygamber Efendimizin emriyle, buluğ çağına ermiş erkeklerin elleri bağ­landı.  Verilen hüküm gereği erkeklerin boyunları vuruldu.  Birkaç kişi de affa uğradı. Bunlar, daha önce Müslüman­lara bazı iyiliklerde bulunmuşlardı. İyilik gören sahabe­ler, onların affını isteyince, Re­sûl-i Ekrem de onları affetti.

 



Selmân-ı Fârisî’nin Kölelikten Kurtarılması



Selmân-ı Fârisî Hazretleri, daha önce Yahudilerin kölesi idi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün kendisini çağırarak, “Ey Selman! Kendini kölelikten kurtarmak için, efendinle pazarlık yaparak anlaş” dedi.

Hz. Selman, efendisine durumu arz edince, o, “Üç yüz hurma fidanını diker ve ayrıca kırk ukiyye [1.600 dirhem] altın verirsen azat ederim” dedi. Bunun üzerine Hz. Selman, Resûl-i Ekrem Efendimizin yanına gelip duru­munu arz etti.

Peygamber Efendimiz, ashabına, “Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. Bu emir üzerine sahabeler, bir anda kendi aralarında gerekli olan üç yüz hurma fidanını topladılar.

Hurma fidanları toplanınca Peygamber Efendimiz, “Ey Sel­man! Git de şu fi­dan­lar için çukurlar kaz! Bitirince de gelip bana haber ver. Ben onları kendi elimle dikeyim!” diye ferman etti.

Sahabelerin de yardımıyla Hz. Selman çukurları kazıp bitirince, Efendimize ha­ber verdi.

Resûl-i Kibriya Efendimiz, bizzat mübarek eliyle, biri müstesna, diğer bü­tün hurma fidanlarını dikti. O sene zarfında Efendimizin diktiği bütün fidanlar hurma verdi. Yalnız, başkasının diktiği bir tek fidan hurma vermedi. Pey­gam­ber Efendimiz onu da çıkardı, yeniden dikti; o da meyve verdi.

Böylece, Hz. Selman, Benî Kurayza Yahudilerinden olan efendisine hurma ağaçları borcunu ödemiş oldu.

Hurma ağacı borcunu ödeyen Hz. Selman’ın sadece altın borcu kalmıştı.

Bunu da bizzat Hz. Selman şöyle anlatır:

Re­sû­lul­lah (a.s.m.), gazâların birinden tavuk yumurtası kadar bir altın kül­çesi getirmişti. Beni huzuruna çağırttı ve ‘Ey Selman! Bunu al, borcunu öde’ buyurdu.

Ben, ‘Yâ Re­sû­lal­lah...’ dedim, ‘Bu kadarcık altın parçasıyla borcum öden­mez ki!’

Külçeyi eline alıp tükürüğünü sürdü ve ‘Al bunu! Allah, senin borcunu bununla ödeyecektir!’ buyurdu.

Bunun üzerine ondan alacaklıya tartıp tartıp verdim. Borcum olan kırk ukiyyeyi [1.600 dirhem] verdikten sonra, o tavuk yumurtası kadar olan altın parçası eskisi gibi bana kaldı!”

 

 


Ensardan Sa’d B. Muaz Hazretlerinin Vefatı

 



Sa’d b. Muaz Hazretleri, ensarın en üstün fazilete sahip şahsiyetlerinden bi­ri idi.

Bu kahraman ve fedakâr sahabe, Hendek Harbi’nde kolundan bir okla vu­rulmuş, kolunun damarı kesilmişti. Yarası ağır ve ızdırap verici idi. Kurayzaoğulları hakkında hüküm vermesinden kısa bir müddet sonra bu ağır yarası tekrar deşildi ve çok geçmeden de Hicret’in 5. yılında otuz yedi ya­şında şehiden vefat etti.

Peygamber Efendimiz, “Sa’d b. Muaz’ın vefatıyla Arş-ı Âlâ titredi ve cenazesinde yetmiş bin melek hazır bulundu!” buyurdu. Cenaze namazını da bizzat kendileri kıldırdı.

 


Medine’de Zelzele ve Ay Tutulması




Hicret’in 5. yılında Medine’de zelzele oldu.

Resûl-i Kibriya Efendimiz bunun üzerine, “Rabbiniz, sizi, razı olacağı du­ru­ma döndürmek istiyordur. O halde siz de O’nun rızasını dileyiniz” bu­yur­du.

Yine Hicret’in 5. yılı Cemaziyelahir ayında ay tutuldu.

Resûl-i Kibriya Efendimiz, ay tutulması geçinceye kadar, husuf namazı kıl­dırdı. Küsuf ve husuf (güneş ve ay tutulması namazı) sünnettir. İki rekâttır. Rükû ve secdeleri, nafile namazlarda olduğu gibi yapılır. Bu namazlar için ezan ve ka­met okunmaz.