GÜNCEL

HUDEYBİYE ANLAŞMASI

 

 



Hudeybiye Antlaşması

 

Hicretin 6. senesi, Zilkâde ayı. (Milâdî 628)

Rıdvan bîatı, Kureyşlileri fazlasıyla korkutmuştu. Peygamberimiz (s.a.v.)'in üzerlerine yürüyeceği endişesine kapılarak, alelacele sulh teklifinde bulunmak gayesiyle bir heyet gönderdiler.

Heyette şu isimler vardı: Süheyl bin Amr (başkan), Huveytip bin Abdü'l-Uzzâ ve Mikrez bin Hafs.

 

Kureyş elçisi Süheyl bin Amr, Resûlullahın huzuruna vardı. Önünde iki dizinin üzerinde diz çöktü.  Sonra Peygamber Efendimize sulh teklifinde bulundu. Peygamber Efendimiz sulh tekliflerini kabul etti.

Hz. Ali anlaşmanın şartlarını yazmak üzere kâtip tayin edildi.

 

Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Ali'ye, "Yaz! "Bismillahirrahmanirrahim." dedi.

Süheyl bin Amr, buna itiraz etti. "Biz, Bismillahirrahmanirrahim'i bilmiyoruz. Sen böyle yazma!" dedi.

Resûl-i Ekrem, "Öyle ise nasıl yazalım?" diye sordu.

Süheyl, "Bismike Allahümme, yaz" dedi.

Peygamber Efendimiz, "Bismike Allahümme de güzeldir." buyurduktan sonra Hz. Ali'ye, "Haydi yaz: Bismike Allahümme" diye emretti. Hz. Ali de aynı şekilde yazdı.

Bundan sonra Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Hz. Ali'ye şöyle yazmasını emretti:

"Bu, Muhammed Resûlullahın, Süheyl bin Amr'la üzerinde anlaşmaya varıp sulh oldukları, icabının taraflarca yerine getirilmesi kararlaştırılıp imzaladığı maddelerdir."

Kureyş heyeti başkanı Süheyl yine itiraz etti, 

"Vallahi, biz senin gerçekten Allah'ın Resûlü olduğunu kabul edip tanımış olsaydık, Beytullahı ziyaretine mâni olmaz ve seninle çarpışmaya kalkmazdık." dedi.

Peygamber Efendimiz, "Peki nasıl yazalım?" buyurdu.

Süheyl, "Muhammed bin Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz." dedi.

 

 

Anlaşma Maddeleri




Resûl-i Ekrem Efendimiz ile müşrik elçiler arasında geçen konuşmalardan sonra karara bağlanan maddelerden mühimleri şunlardır:

1. Müslümanlarla müşrikler, huzur ve emniyet içinde yaşamalarını devam ettirmek için birbirleriyle 10 yıl harp etmeyeceklerdir.

2. Peygamberimiz (s.a.v.) ve sahabîler bu yıl Mekke'ye girmeyip, geri dönecekler, ancak gelecek yıl yanlarına yalnız yolcu silahı olan kılıç bulundurmak şartıyla gelip Kâbe'yi tavaf edecekler ve ancak Mekke'de üç gün kalacaklardır. Müşrikler ise, o sırada şehri boşaltacaklardır.

3. Medine'deki Müslümanlardan Mekke'ye iltica edenler Müslümanlara iade edilmeyecek, fakat Mekke'den Medine'ye velev Müslüman dahi olsalar iltica edenler, istendiği takdirde geri verileceklerdir.

4. Arap kabilelerinden isteyen Peygamberimiz (s.a.v.) ile isteyen de Kureyş ile birleşmekte serbest olacaklardır.

 


Ebû Cendel Hadisesi

 


Antlaşma maddelerinin yazılması bitmişti. Fakat taraflarca henüz imzalanmamıştı. Tam o sırada, zincire vurulmuş birinin kendini Müslümanların arasına attığı görüldü.

Gariptir ki bu, Kureyş murahhas heyeti başkanı Süheyl bin Amr'ın oğlu Ebû Cendel idi. İslâm şerefiyle şereflenmesine, müşrikler, ayaklarını zincire vurmakla karşılık vermiş ve onu hapsetmişlerdi.

Ebû Cendel hapsedildiği yerden bir fırsatını bularak kaçmıştı.

Ne var ki, az evvel yapılan anlaşma buna imkân vermiyordu. Nitekim, oğlunun geldiğini gören Süheyl, onu Peygamberimiz (s.a.v.)'den geri istedi:

"İşte! Sulh şartları gereğince bana geri vereceğin kişilerden ilki budur." dedi.

Peygamber Efendimiz, "Biz, sulh anlaşmasını henüz imzalamış değiliz." buyurdu.

Süheyl diretti:

"Vallahi ben de sizinle hiçbir madde üzerinde sulh olmam!" dedi, "

Elinde başka çaresi kalmayan Peygamber Efendimiz, teessür içinde Ebû Cendel'i babasına teslim etmek zorunda kaldı.

Ebû Cendel'in feryadı Müslümanların gönlünü dağlıyordu: 

"Yâ Resûlallah! Ey Müslümanlar! Siz, beni bana eziyet etsinler, işkencelere uğratsınlar diye mi, bunlara teslim ediyorsunuz? Siz benim eziyet çekmeme rıza mı gösteriyorsunuz?"

Peygamber Efendimiz, babası tarafından alınan Ebû Cendel'e şöyle buyurdu:

"Biraz daha sabret! Biraz daha maruz kaldıklarına göğüs ger! Bunların ecrini mükâfatını Allah'tan dile! Muhakkak Allah, senin ve yanında bulunan kimsesiz Müslümanlar için bir ferahlık, bir çıkar yol yaratır. Onlara vermiş olduğumuz söze vefasızlık edemeyiz." buyurdu.

 

Kurbanlıkların kesilmesi ve tıraş olunması




"Artık kalkınız, kurbanlıklarımızı kesip sonra başlarınızı tıraş ediniz." diye seslendi.

Ne var ki, Hz. Resûlullaha sonsuz hürmet ve muhabbetlerine rağmen sahabîlerin hiçbirinde bu emir karşısında bir hareket görülmedi.  Peygamber Efendimiz, emrini 3 kez tekrarlamak zorunda kaldı:

Yine sahabîlerden bu konuda bir hareket görülmedi. Emrini üç kere tekrarlamasına rağmen, ashabdan kimsenin kalkmadığını gören Hz. Fahr-i Âlem, dönüp hanımı Hz. Ümmü Seleme'nin yanına gitti:

"Ey Ümmü Seleme! Nedir şu halkın tutumu? Onlara; 'kurbanlıklarınızı kesiniz, başlarınızı tıraş ediniz' diye tekrar tekrar söylüyorum. Fakat hiçbiri emrime icabet etmiyor." diyerek sahabelerin bu durumundan şikâyet etti.

Müstesna zekâ ve fazilet sahibi olan Hz. Ümmü Seleme şöyle dedi:

"Yâ Nebiyyallah! Bu işi yapmak istiyor musunuz? O halde şimdi dışarı çıkınız, sonra kurbanlık develerini kesinceye ve berberini çağırıp o seni tıraş edinceye kadar ashabdan hiçbirisine bir kelime bile söylemeyin. Çünkü, sen kurbanını kesecek ve tıraş olacak olursan, halk da öyle yapar."21

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m.), dışarı çıktı. Hiç kimseyle görüşmeden ve hiç kimseye bir şey söylemeden, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omuzuna attı. Kurbanlık develerini kesti. Ve berberi Huzaâlı Hıraş bin Ümeyye'yi çağırıp tıraş oldu.

Bunu gören sahabîler de derhal kurbanlık develerini kesmeye ve başlarını tıraş ettirmeye başladılar.

 

Hudeybiye'den Ayrılış

 

Server-i Kâinat Efendimiz, ashabıyla birlikte yirmi gün kadar kaldıktan sonra Medine'ye dönmek üzere Hudeybiye'den ayrıldı. Ashab-ı Kiram, Kâbe-i Muazzama'yı ziyâret edemeyip döndüklerinden dolayı çok üzgün idiler.

Bu sırada Resûl-i Kibriyâ Efendimize, Mekke ile Medine arasında bulunan Kürâü'l-Gamîm mevkiinde Müslümanların yakında büyük fetihlere kavuşacaklarını müjdeleyen Fetih Sûresi nâzil oldu:

"Biz sana apaçık bir fetih yolu açtık."

Cenâb-ı Hak, indirdiği aynı Sûrede, ayrıca Server-i Kâinat Efendimizle Müslümanların kısa zaman sonra gidip Kâbe'yi tavaf edeceklerini de haber veriyor ve Resûlünün gördüğü rüyayı tasdik ediyordu:

 

"Hudeybiye Büyük Bir Fetih'tir"


Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine'ye doğru ashabıyla gelirken bir sahabenin, 

"Beytullahı tavaftan alıkonulmuşuz, kurbanlıklarımızın Haremde kurban edilmelerine de mâni olunmuştur. Müslüman olarak da bize gelip sığınanları Resûlullah onlara geri çevirmiştir. Bu nasıl ve ne biçim fetihtir?"  Dediği kendisine haber verildi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Bu, ne kötü bir sözdür." buyurduktan sonra, Hudeybiye'nin büyük bir fetih olduğunu şöylece izah etti:

"Evet! Hudeybiye Sulhü en büyük fetihdir. Müşrikler, sizin kendi beldelerine gidip gelmenize ve işinizi görmenize râzı olmuş, gidip gelirken de emniyet içinde bulunmanızı istemişlerdir."

"Onlar şimdiye kadar hoşlanmadıkları İslâmiyeti de böylece sizlerden görecek, öğreneceklerdir. Allah, sizi, onlara galip getirecek, gittiğiniz yerden sağ salim ve kazançlı olarak geri döndürecektir! Bu ise, fetihlerin en büyüğüdür."

Hz. Resûlullahın böylesine kesin konuşmasından sonra sahabîlerin de gönlüne bir ferahlık geldi.  Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ashabıyla birlikte bir ay süren seferden sonra Zilhicce ayı başında Medine'ye geldi.