HZ. HAMZA (R.A)
Habeşistan’a Hicret
Müşriklerin her gün biraz daha şiddetini arttıran eziyet, hakaret ve işkenceleri neticesinde Mekke, Müslümanlar için yaşanmaz bir şehir hâline gelmişti! Günden güne artan bu ezâ ve cefâlar, dini ibâdetlerini de gönül rahatlığı içinde yapma imkânını ellerinden almıştı.
Bunun için Resul-i Ekrem Efendimiz, bir gün Müslümanlara,
"Siz bari yeryüzüne dağılın. Allah Teâla sizi yine bir araya getirir." dedi.
Sahabîler,
"Yâ Resûlallah, nereye gidelim?" diye sorunca da eliyle Habeşistan`ın bulunduğu tarafı işaret ederek,
"Siz Habeş ülkesine gitseniz iyi olur. Habeş Hükümdarının yanında hiç kimse zulme uğramaz. Orası doğruluk yurdudur. Umulur ki, Allah, sizi orada ferahlığa kavuşturur." buyurdu.
ilk olarak 10`u erkek 5`i kadın on beş kişilik bir Müslüman kafilesi, dinlerini ve inançlarını korumak mukaddes gayesiyle yola koyuldular.
İslâm'da ilk hicret kafilesini şu zâtlar teşkil ediyordu:
Hz. Osman ve hanımı Hz. Rukiyye, Zübeyr bin Avvam, Ebû Huzeyfe bin Utbe ve hanımı Sehle, Mus`ab bin Umeyr, Abdurrahman bin Avf, Ebû Seleme ve âilesi Ümmü Seleme, Osman bin Maz`un (Kâfile reisi), Amir bin Rabia ve âilesi Leylâ, Süheyl bin Beydâ, Ebû Sebre bin Ebî Rühm ve hanımı Ümmü Külsüm.
Hz. Osman, zevcesi Hz. Rukiyye`yi yanına alıp herkesten önce yola çıkmıştı. Bunu haber alan Efendimiz,
"Lut Peygamberden sonra ailesini yanına alıp Allah yolunda hicret eden ilk insan, Osman`dır." buyurdu.
Mekke`yi sessiz sedasız terk eden adı geçen sahabeler, Habeş Necaşî`si ve halkı tarafından gerçekten çok güzel karşılandılar. Buraya yerleştikten sonra da ibadetlerini ifâ, dinî inançlarını yaşama hususunda herhangi bir engel ve zorlukla karşılaşmadılar.
Hz. Hamza (R.A) Müslüman Oluşu
İslâmiyet kulaktan kulağa yayılıp gittikçe gürleşiyordu. Peygamberimiz (s.a.v.)'in amcası ve aynı zamanda sütkardeşi olan Hazret-i Hamza, kimden olursa olsun, nereden gelirse gelsin haksızlığa asla tahammülü olmayan bir kahramandı. Kureyş içinde de yüksek bir itibara sahipti.
Bir gün çok sevdiği eğlencesi olan avdan dönüyordu. Safa Tepesinden Kâbe'ye doğru giderken karşısına Abdullah bin Cudâ'nın azâdlı cariyesi çıktı ve,
"Ey Umâre'nin babası," dedi, "kardeşinin oğlu Muhammed'e, Ebûl-Hakem bin Hişâm (Ebû Cehil) ile arkadaşları tarafından yapılanları görmüş olsaydın asla dayanamazdın!"
Hz. Hamza heybetli bakışlarını cariyenin üzerinde bir müddet gezdirdikten sonra, "Ebû'l-Hâkem ona ne yaptı?" diye sordu.
"Ona şuracıkta türlü türlü işkenceler yaptı, hakaret etti. Sonra da çekip gitti. Muhammed de ona hiçbir şey söylemedi."
Hz. Hamza,
"Bu söylediklerini sen, gözünle gördün mü?" dedi. Câriye,
"Evet, gördüm!" diye cevap verdi.
Son derece hiddetlenen Hz. Hamza, evine uğramadan, yayı, oku, torbası ve av malzemeleriyle doğruca Kâbe etrafında oturmuş bulunan Ebû Cehil ve arkadaşlarının yanına vardı. Meclisin ortasındaki Ebû Cehil'in başına, hiçbir şey sormadan okkalı bir yay indirdi ve başını fena hâlde yardı. Sonra da,
"Sen misin ona sövüp sayan? İşte, ben de onun dinindeyim. Onun söylediğini söylüyorum. Gücün yetiyorsa, o yaptıklarını bana da yap göreyim!" diye konuştu.
Ebu Cehil, hareketinde kendisini haklı göstermek için savunmaya geçti:
"Ama o bizi akılsız saydı," dedi. "Putlarımıza hakaret etti. Atalarımızın tuttuğu yoldan ayrı bir yol tuttu."
Hazret-i Hamza'dan kararlı ve sert bir cevap geldi:
"Siz ki, Allah'tan başkasına ilâh diye tapmaktasınız. Sizden akılsız kim var? Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın Resûlüdür!"
Hazret-i Hamza'nın bu kararlılığı karşısında ne Ebû Cehil ne de etrafındakilerde bir hareket ve bir mukabele görülmedi. Hatta Ebû Cehil,
"Doğrusu ben, kardeşin oğluna çok çirkin bir şekilde sövüp saymıştım. Buna müstahak oldum." diyerek suçluluğunu da itiraf etti.
Şeytanın Vesvesesi
Ani ve beklenmedik bir kararla saâdet dâiresine dahil olan Hazret-i Hamza evine dönünce, zihninde şeytanın bir takım vesvese ve şüpheleriyle karşı karşıya kaldı:
"Sen Kureyş'in hatırı sayılır birisi idin. Şu dininden dönen Muhammed'e uydun. Hiç de iyi etmedin!"
Kalp ve zihninin, şeytanın bu tarz telkinlerine maruz kaldığını hisseden Hazret-i Hamza, doğruca Kâbe'ye vardı ve:
"Allah'ım!.. Bu tuttuğum yol doğru ise, kalbime de onu tasdik ettir. Bana bu hususta bir çıkar yol göster!" diye dua etti.
Aradan bir gün geçtikten sonra Peygamber Efendimizin huzuruna vardı. Başından geçenleri anlattı. Resul-i Ekrem, kendilerine va'z ve nasihatta bulundu. Kalbi îmân ve itminan bulan Hazret-i Hamza, Peygamber Efendimize,
"Senin doğruluğuna şehâdet ediyorum ki, ey kardeşimin oğlu, artık dinini bana açıkla." dedi.
Hazret-i Hamza gibi bir kahramanın Müslümanlar safında yer alışı Efendimizi ve Müslümanları son derece memnun ederken, müşriklerin gönüllerine hüzün ve korku saldı. Resûl-i Ekreme pervasızca reva gördükleri eziyet ve işkencelerinin bir kısmını da terk etmek zorunda kaldılar.