GÜNCEL

HZ. ÖMER (R.A) MÜSLÜMAN OLMASI

 

 





Müşriklerin Üç Sorusu

 

Hz. Resûlullahın davası karşısında çaresizlikler içinde kıvranan Mekke müşriklerinin aklına yeni bir fikir geldi: Yahudi âlimlerinden Peygamberimiz (s.a.v.) hakkında bir şeyler öğrenmek. Bu maksatla Medine'ye giden temsilciler, Yahudi âlimleriyle görüşerek Resûl-i Ekrem Efendimizin söylediklerinden, yaptıklarından bahsettiler.

Sonra da,

"Siz elinde Tevrat bulunan bir milletsiniz. Bu adam hakkında bize bilgi veresiniz diye size başvurduk." dediler.

Yahudî âlimlerinin, bu isteklerine cevapları şu oldu:

"O kimseye, 'Geçmişteki o genç delikanlıların hayret edilecek maceraları ne idi? Yeryüzünün doğusuna, batısına kadar ulaşan, dönüp dolaşan zatın kıssası ne idi? Ruhun mahiyeti nedir?' sorularını sorun.

Eğer bu suâlleri cevaplandırırsa, bilin ki, o Allah'ın peygamberidir.  Siz de ona tâbi olun. Yok eğer cevaplandıramazsa, o adam yalancı bir kimsedir. Kendisine istediğinizi yapabilirsiniz."

Müşrikler, ümid ve sevinç içinde Peygamber Efendimize (asm) koşarak, bu soruları sordular. Kâinatın Efendisi, sorularını cevaplandırmak için mühlet istedi:

"Size yarın bildireyim." dedi.

Bunu derken, o sırada "İnşallah (Allah dilerse)" demeyi unutmuştu. Bu sebeple, bir görüşe göre üç, diğer bir rivâyete göre ise on beş gün bu konuda hiçbir vahiy gelmedi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) sıkıntıdan duramaz hâle gelmişti. Hele müşriklerin, "Muhammed bizden bir gün mühlet istedi. Bunca zaman geçti, bize hâlâ bir şey bildirmiş değil." diyerek dedikodulara başlamaları, bu sıkıntılarını daha da arttırdı.

Nebiyy-i Ekremin (asm), bu sıkıntıları fazla sürmedi, sonunda vahiy indi. Müşriklerin sorularına şöyle cevap verildi:

"Yoksa (Ey Resûlüm!) uzun zaman mağarada uykuda kalan Kehf ve Rakîm ashabı bizim mucizelerimizden şaşılacak bir şey oldular mı sandın? Hatırla ki o vakit o genç yiğitler mağaraya sığındılar da şöyle dediler: 'Ey Rabbimiz! Bize, tarafından bir rahmet ihsan buyur ve işimizde bize bir muvaffakiyet hazırla.'" (Kehf, 18/9-10)

Bu âyet-i kerimlerde, müşriklerin birinci soruları cevaplandırılıyordu ve adı geçen gençlerin Ashab-ı Kehf olduğu bildiriliyordu.

Müşriklerin ikinci sorularına ise şu ayetler cevap veriyordu:

"Sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım." (Kehf, 18/83)

Surenin devam eden ayetlerinde ise, Cenâb-ı Hakk'ın Zülkarneyn'i iktidar sahibi yaptığı, ona bol vasıta ihsan ettiği ve bununla batıya doğru yol aldığı, yolculuğu esnasında bir kavimle karşılaştığı ve onları iyi işleri yapmaya davet ettiği belirtiliyor; sonradan doğuya doğru yol tuttuğu, burada da bir kavimle karşılaştığı ve onları da hayırlı işlerde bulunmaya çağırdığı beyan ediliyordu.

Müşriklerin üçüncü suallerine ise şu âyet-i kerime ile cevap veriliyordu:

"Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Bilgi olarak da size pek az şey verilmiştir." (İsra, 17/85)

Müşrikler, sordukları sorularına mükemmel cevap almışlardı. Buna rağmen, Peygamber Efendimizin (asm) davasını doğrulayıp, ona uymaktan uzak durdular, şirkin ifradı içinde hayatlarına devam ettiler.

Cenâb-ı Hak, ayrıca Peygamber Efendimizi (asm) de aynı surede şöyle ikaz ediyordu:

"Hiçbir şey hakkında 'Yarın bunu muhakkak yapacağım.' deme. Ancak 'İnşallah' deyip Allah'ın dilemesi şartına bağlarsan müstesnadır. Unuttuğun zaman da yine Rabbini an ve 'Umulur ki Rabbim beni bundan daha hayırlı ve doğru bir yola eriştirir.' de." (Kehf, 18/23-24)

Peygamber Efendimiz, bu ikazdan sonra, yapacağı bir şey hakkında "İnşâallah" demeyi her zaman hayatında bir prensip edindi.



Hz. Ömer (R.A) Müslüman Oluşu





Müşrikler, istişâre meclisleri olan Dâru’n-Nedve’de toplanmışlar ve Resûl-i Ekrem Efendimizi öldürmeye karar vermişlerdi. Bunun için de aralarından cesur, bahadır ve sert tabiatlı biri olan Ömer bin Hattâb’ı seçip göndermişlerdi.

Ömer, Âlemlerin Efendisi’ni öldürmek kastıyla gâfilâne bir şekilde yola çıktı. Yolda Nuaym bin Abdullâh’a rastladı.

Nuaym, Ömer’in hâlinden şüphelenerek:

“−Ey Ömer! Nereye gidiyorsun?” diye sordu. Ömer:

“−Atalarının dinini bırakıp yeni bir din getiren Muhammed’i öldürmeye gidiyorum!” dedi.

Basîretli sahâbî Nuaym (r.a.) zaman kazanmak niyetiyle:

“−Ey Ömer! Vallâhi nefsin seni aldatmış! Sen O’nu öldürdüğünde Abdi Menaf Oğulları’nın seni sağ bırakacağını mı sanıyorsun? Sen önce kendi âilene baksan daha iyi edersin?” dedi. Ömer hiddetlenerek:

“−Sen kimi kastediyorsun!?” dedi. Nuaym (r.a.):

“−Kimi olacak, enişten Saîd bin Zeyd ile kardeşin Fâtıma’yı kastediyorum! Vallahi ikisi de Müslüman oldular!” cevabını verdi.

Nuaym (r.a.), Ömer’in bu çirkin emelini öğrenince, onu kız kardeşi ve enişte­sinin evine yönlendirerek, durumu Allah Resul’üne bildirmek için zaman kazanmıştı.

Nuaym’dan (r.a.) bu sözlerini duyan Ömer’in öfkesi iyice kabardı ve çok sinirli bir vaziyette, doğruca kız kardeşinin evine yöneldi.

 

Kız Kardeşinin Evine Geldi


O esnâda, kız kardeşi ve eniştesinin yanlarında Habbâb (r.a.) vardı ve Kur’ân-ı Kerîm talimiyle meşgul idi. Ömer’in hışımla kendilerine doğru gelmekte olduğunu gördükleri an, Habbâb’ı evde bir odaya gizlediler. Fâtıma Hâtun da hemen Kur’ân-ı Kerîm sahifesini sakladı. Ömer eve girince:

“−Neydi o işitmiş olduğum sözler?!” diye gürledi. Eniştesi ve kız kardeşi:

“−Sen yanlış duydun herhâlde, burada öyle bir şey yok!” dediler. Ömer:

“−Hayır! Vallahi ikinizin de Muhammed’e tâbî olduğunu öğrendim!” dedi ve hışımla eniştesinin üzerine yürüdü. Onu hırpalamaya başladı. Araya giren kardeşi Fâtıma’yı da tokatladı. Bunun üzerine Fâtıma:

“–Ya Ömer! Ne yaparsan yap! İstersen bizi öldür! Biz Müslümanlıktan aslâ vazgeçmeyiz!..” dedi.

Fâtıma (r.a.), îman cesâretiyle bu sözleri haykırırken mübarek yüzünden ince bir şerit hâlinde kanlar sızıyordu.

Kardeşinden böyle bir cevap beklemeyen Ömer şaşkınlaştı. Kız kardeşinin yüzündeki kanları görünce de içinde bir sızı duydu. Yaptığına pişman ola­rak:

“–Şu okuduklarınızı bir getirin hele!” dedi. Kız kardeşi:

“−Biz senin sahîfeye bir şey yapmandan korkarız!” dedi. Ömer:

“−Korkma!” dedi ve onu okuduktan sonra geri vereceğine dâir ilâhları üzerine yemin etti. Bunun üzerine, Fâtıma Hâtun, onun Müslüman olacağını ümîd ederek:

“−Ey kardeşim! Sen puta taptığın müddetçe temiz değilsin! Hâlbuki Kur’ân yazılı sahifeye pâk olmayan dokunamaz!” dedi.

Ömer kalkıp gusledince, Fâtıma Hâtun ona sahîfeyi verdi. Sonra getirilen âyet-i kerimeleri okumaya başladı:

“Tâ-hâ. (Ey Muhammed!) Kur’ân’ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik. Ancak Allâh’tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)

(Kur’ân) yeryüzünü ve yüce gökleri yaratan Allâh tarafından peyderpey indirilmiştir. O Rahmân (kudret ve hâkimiyetiyle) Arş’a istivâ etti. Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar hep O’nundur.

Sen sözü izhâr etsen (de etmesen de müsâvîdir.) Şüphesiz O, gizliyi de, daha gizlice olanı da bilir.

Bu âyetleri okuyan Ömer, âdeta donakaldı:

“−Bu sözler ne kadar güzel! Ne kadar değerli!” demekten kendini alamadı.

Kur’an’ın fesâhat ve belâgati kendisini son derece cezbetmişti. Bu sözler, bir beşerin aslâ söyleyemeyeceği hakîkat ve hikmetlerle doluydu. Bir an derin derin düşüncelere daldı.

Hazret-i Ömer’in sözlerini işiten Habbâb (r.a.), saklandığı yerden çıkıp:

“−Ey Ömer! Vallâhi Resûlullâh’ın duâsı sana nasîb olacak. Allâh Resûlü dün:

«Yâ Rabbi! İslâm’ı Ebu’l-Hakem bin Hişam veya Ömer bin Hattâb ile te’yîd eyle!» diyerek duâ etmişti. Ey Ömer! Artık Allâh’tan kork!” dedi. 

Hazret-i Ömer, Habbâb’a:

“−Ey Habbâb! Sen beni Muhammed’in bulunduğu yere götür de Müslüman olayım!” dedi.

Hemen yola çıktılar. Bu seferki adımlar, iman aşk ve heyecanı içerisinde Resûlullâh’ın hakikatini idrak edebilmenin muhabbet ve iştiyakı ile doluydu.


İlk 40 Müslüman


Hz. Ömer (r.a) ile Müslümanlar kırk kişi olunca Peygamber İslamiyeti açıkça tebliğe başladı

Hz. Hatice / Peygamberimizin eşi

Hz. Ali / Dördüncü halife peygamberin damadı

Hz. Zeyd Bin Harise / Peygamberimizin azadlı kölesi menevi evladı

Hz. Ebu Bekir / Peygamberin en yakın dostu ve ilk halife

Osman Bin Afvan / Cennetle müjdelenenler arasında

Abdurrahman Bin Avf

Sa’d Bin Ebu Vakkas

Zübeyr Bin Avvam / Cennetle müjdelenenler arasında

Talha Bin Ubeydullah / Cennetle müjdelenenler arasında

Hz. Ebu Ubeyde Bin Cerrah

Hz. Hamza / Peygamberin Amcası, Allah'ın Aslanı

Hz. Haris

Said Bin Zeyd

Hz. Cafer / Hz. Ali'nin Abisi, Peygamberin amca oğlu

Hz. Musab Bin Umeyr

Hz. Mesud

Hz. Iyas

Hz. Ebu Zerr El Gıfari

Hz. Selman El Farisi / Hendek Savaşında hendek kazma fikrini söyleyen sahabe

Hz. Osman Bin Mazun

Hz. Bilal Habeşi / İslam’ın ilk Müezzini

Hz. Habbab / HZ. Ömer, kız kardeşinin evine gittiğinde kuran okuyan sahabe

Hz. Hatib

Hz. Abdurrahman Çahş

Hz. Ebu Ahmed

Hz. Halid Bekir

Hz. Amir

Hz. Amir Rebia

Hz. Vakıd

Hz. Erkam

Hz. Üveys

Hz. Halid

Hz. Ömer Anbese

Hz. Nuaym / Hz. Ömer, peygamberi öldürmek için giderken yolundan döndüren sahabe

Hz. Fatıma / Hz. Ömer’in kız kardeşi

Hz. Ammar

Hz. Süheyb

Hz. Mikdad

Hz. Said Hudri

HZ. Ömer Bin Hattap