GÜNCEL

İSLAM'A DAVET

 

 





                                                          

Peygamberin Necaşiye İslam'a Daveti

 




Hicretin 7. senesi, Muharrem ayı idi. Peygamber Efendimiz, bir gün ashab-ı kiramı toplayarak şöyle buyurdu:

"Allah, beni bütün insanlara rahmet olarak gönderdi. İslam’ı yayma hususunda bana yardımcı olun! Havarilerin Meryem oğlu İsa’ya muhalefetleri gibi, siz de bana karşı muhalefette bulunmayın!"

Bunun üzerine sahabîler, "Yâ Resûlallah, biz sana bu hususta yardımcı olacağız, bizi arzu ettiğin yere gönder." dediler.

Kim Nereye ve Kime Gönderildi?

Bunun üzerine Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, İslâma dâvet maksadıyla ashabından:

Dihyetü'l-Kelbî'yi Rum Kayseri* Heraklius'a,

Amr bin Ümeyye ed-Demri'yi, Habeş Necaşîsi Ashame'ye,

Abdullah bin Huzâfe'yi İran Kisrâsı Hüsrev Perviz'e,

Hanb bin Ebî Beltâa'yı Mısır Firavunu Mukavkıs'a,

Salit bin Amr'ı, Yemâme Valisi Havza bin Ali'ye,

Şuca' bin Vehb'i Gassân Meliki Münzir bin Hâris bin Ebî Şemir'e gönderdi.

 

Gönderilen elçinin hepsi de gönderildikleri memleketlerin dillerini biliyorlardı. Peygamber Efendimiz, bu elçilerine, mezkûr hükümdarlara verilmek üzere birer mektup da yazarak teslim etti.

Mektupları yazdığı sırada, sahabeler hükümdarların mühürsüz mektup okumadıklarını bildirince Resûl-i Ekrem Efendimiz, gümüşten bir mühür üzerine alt alta gelmek suretiyle şu şekilde imzasını da yazdırdı:

"Allah
"Resul
"Muhammed"

Kâinatın Efendisi bu yüzüğünü vefatına kadar takmıştır. Vefatından sonra sırasıyla, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman takmışlardır. Günün birinde Hz. Osman'ın elinden Eris Kuyusuna düşerek kaybolmuştur. Kuyunun bütün suyu çektirildiği halde, bir türlü bulunamamıştır.

 

 

Hicretin 7. senesi, Muharrem ayı idi. 

Peygamber Efendimiz, ilk önce Amr bin Ümeyye'yi, eline şu mektubu vererek, Habeş Necaşîsi Ashame'ye gönderdi. Habeşistan'a varan elçi Amr (r.a.), Necaşîye Peygamber Efendimizin mübârek mektubunu takdim etti.

Necaşî, Peygamberimiz (s.a.v.)'in mektubunu hürmetle eline aldı, gözlerine sürdü ve öpüp başına koydu.

Sonra da adamlarına okutturdu. Mektubun okunması sona erince, tahtından indi ve mütevazi bir edâ ile yere oturdu. Sonra şehadet getirerek Müslümanlığını açıkladı. 

"Eğer, yanına gidebilmem mümkün olsaydı, muhakkak giderdim."dedi. Sonra da,

 


Ümmü Habibe`nin Peygamberimize Nikâhlanışı


Ümmü Habibe (r.a.), Kureyşin reisi Ebû Süfyan`ın kızı idi. Dininin gereklerini serbestçe yaşayabilmek için kocası Ubeydullah bin Cahş ile Mekke`den Habeşistan`a hicret etmişti. Bir müddet sonra da Ubeydullah ölünce dul kalmıştı.

Bu esnada rüyâsında Ubeydullah`ın kendisine "Ey Ümmü`l-Mü`minin" diye seslendiğini görmüştü. Bunu da Hz. Resûlullahın kendisi ile evleneceği şeklinde te`vil etmişti. Hz. Ümmü Habibe de gurbet diyarında dengini bulup evlenemediğinden zor bir durumda kalmıştı.  

Peygamberimiz bunu gerçekleştirmeyi Necaşî'den istemişti. Necaşî de Efendimizin bu arzusunu yerine getirip Hz. Ümmü Habibe`yi ona nikâhladı. Hz. Resûlullahın, Hükümdar Ashame`den bir arzusu da Müslüman muhacirleri Medine`ye göndermesi idi. Ashame, bu isteği de yerine getirdi. Başlarında Hz. Câfer`in bulunduğu muhacirleri gemilere bindirerek Medine`ye gönderdi.




 Peygamberin Heraklius'u İslam'a  Daveti




Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, ashabdan Dihye bin Hâlife el-Kelbî'ye de bir mektup vererek ona da Rum Kayseri Heraklius'u İslâma dâvet etmek üzere, göndermişti.

Mektup okunurken, Hükümdarın alnında ter damlaları boncuk boncuktu.

"Süleyman Peygamberden sonra, ben böyle 'Bismillahirrahmanirrahim' diye başlayan bir mektup görmedim." dedikten sonra, mektubu öpüp başına koydu. O anda hiçbir şey izhar etmedi. Araştırıp soruşturmayı daha uygun buldu.

 

Ebû Süfyan ile Heraklius Karşı Karşıya


Araştırıp soruşturma kararı veren Heraklius, etrafına, "Peygamber olduğunu söyleyen şu kişinin kavminden buralarda kimse yok mudur?" diye sordu.

O sırada ticaret münasebetleriyle Ebû Süfyan Kureyş'ten bazı adamlarla Şam'da bulunuyordu. Onu arkadaşlarıyla alıp yine o sırada Şam'da bulunan Kayserin huzuruna getirdiler.

Heraklius, Ebu süfyan peygamberimiz hakkında birçok soru sordu. Ebu süfyan’da tek tek cevap verdi.

Sonrasında Heraklius açıkça şöyle dedi:

"Eğer, onun yanına gidebileceğim mümkün olsaydı, kendisiyle buluşmak üzere her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım, hizmet ederek, ayaklarını yıkardım. Yemin ederek söylüyorum ki, onun mülkü, iktidarı şu ayaklarımın altında bulunan yerlere muhakkak gelip ulaşacaktır."

Bu sözlere muhatap olan Ebû Süfyan'ı bir korku ve telaş sardı. Dışarı çıkıp arkadaşlarına,


Heraklius'un Îmânı


Rum hükümdarı Heraklius artık beklenen peygamberin, Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) olduğu kesin kanatlına varmıştı. Kavmine, "Geliniz ona tâbi olalım. Dünya ve ahirette selâmete erelim." dedi. Ancak, Heraklius'un bu dâveti netice vermedi. Hatta Rumların hiddetine sebep oldu.

Bunun üzerine Heraklius, îmân ettiği halde dünya saltanatı için imanını gizli tutma yolunu tercih etti.



 Peygamberin Kisra'yı İslam'a Daveti




 

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Ashabdan Abdullah bin Huzâfe'yi de İran Kisrâsı Perviz İbni Hürmüz'e elçi olarak gönderdi.

İran'a varıp, saraya kabul edilen Hz. Abdullah bin Huzâfe, Peygamberimizin İslam’a dâvet mektubunu bizzat Kisrâ Perviz'in eline teslim etti. Kisrâ mektubu kâtibine okuttu:

"Bismillahirrahmanirrahim! Allah Resûlü Muhammed'den, Farsların büyüğü Kisrâ'ya!"

Bu hitap, Kisrâyı son derece hiddetlendirdi. Mektubun devamının okunmasına müsaade etmeden ve muhtevâsını öğrenmeden, "Şuna bak! Benim kulum, kölem olan kişi -hâşâ- kalkıyor da bana mektup yazıyor." diyerek  Hz. Resûlullahın mübarek mektubunu alıp küstahça yırttı. 

 

Medine'ye gelen Hz. Abdullah, Peygamberimizin huzuruna çıktı. Olup bitenleri haber verdi. Peygamberimiz ellerini kaldırarak Kisrâya şöyle beddua etti:

"Yâ Rabbi! Nasıl o benim mektubumu parçaladı, Sen de onu ve onun mülkünü parçala!"

Bu bedduanın tesiriyledir ki, Kisrâ Perviz'in oğlu Şireveyh hançer ile onu parçaladı.



 Peygamberin Mukavkıs'a İslam'a Daveti

   


Hatıb bin Ebî Beltaa, Peygamber Efendimiz'den aldığı Mukavkısa hitaben yazılmış İslâma dâvet mektubu ile Mısır'a doğru yola çıktı.

Mukavkıs'a Resûl-i Ekrem Efendimizin mübârek mektubunu sundu.

Mektup okunup bitince, Mukavkıs: "Hayırlı olsun" dedi ve elçi Hz. Hatıb'a izzet ikramda bulundu.


Mukavkıs'ın İkrarı


Bir gece vakti Mukavkıs, Hatıb bin Ebî Beltaa'yı huzuruna çağırttı. Yanlarında sadece tercümanı bulunuyordu. Uzun uzadıya konuştuktan sonra, Mukavkıs sonunda, Müslüman olmadığı hâlde, Peygamber Efendimizin Risâlet’ini ikrar edip şöyle dedi:

"Ben, bir peygamberin geleceğini biliyordum. Lâkin Şam'dan çıkacağını tahmin ediyordum. Çünkü, daha evvelki peygamberlerin çoğu oradan zuhur etmişlerdi."

"Allah'ın kitabında sıfatlarını yazılı. Bulduğumuz peygamberin ortaya çıkma zamanı da tam bu zamandır. Fakat, ona uymak hususunda, Kıbtiler beni dinlemezler. Ben, saltanatımdan ayrılmaya da kıyamayacağım."

Bu konuşmasıyla Peygamberimiz (s.a.v.)'in risaletini ikrar eden Mukavkıs, ne yazık ki, saltanatı elinden gider endişesiyle ne halkına olup bitenlerden bahsetti ve ne de Müslüman oldu. Saltanat, hükümdarlık sevgisi onu iman saadetinden mahrum bıraktı.

Mukavkıs, bununla beraber Peygamber Efendimize bir mektupla, bazı kıymetli hediyeler ve iki tane de câriye gönderdi.

 

Peygamberimizin Hz. Mariye ile evlenmesi




Mukavkıs'ın, Resûl-i Ekrem Efendimize gönderdiği iki cariye Mariye ile kız kardeşi Sîrin idi. Hatıb bin Ebî Beltaa Hazretleri, onlara yolda İslamiyet’i anlattı ve Müslüman olmalarını teklif edince, Müslüman oldular.

Daha sonra Peygamber Efendimiz Hz. Mâriye'yi kendisine nikâhlayıp zevceliğe aldı.  Sîrin'i ise şairi Hassan bin Sabit'e (r.a.) verdi. Hediye edilen katıra Düldül, merkebe ise Ufeyr adı takıldı.

Peygamberimiz mukavkıs hakkında;

"Bedbaht adam! Saltanatına kıyamadı. Fakat, üzerinde titrediği saltanatı, kendisine kalmayacaktır!"

 

 


 Peygamberin Haris Bin Ebi Şimr'e İslam'a Daveti




Gassanîler, Suriye'de oturan en güçlü kabilelerden biri idi. Peygamber Efendimiz, bu kabilenin hükümdarı Hâris bin Ebî Şimr'i de İslam’a dâvet etmek üzere ashabdan Şuca' bin Vehb'i bir mektupla gönderdi.

Elçi Şuca'ı kabul etti. Resûl-i Ekremin mektubunu elçi Şuca' bin Vehb'den alan hükümdar Hâris, açıp bakınca şunların yazılı olduğunu gördü:

"Bismillahirrahmanirrahim! Allah'ın Resûlü Muhammed'den, Hâris bin Ebî Şimr'e!"

"Doğru yolda gidenlere, Allah'a iman ve Peygamberini tasdik edenlere selâm olsun! Ben seni, eşi, ortağı olmayan bir Allah'a imana dâvet ediyorum. Dâvetimi kabul edersen, hükümdar olarak yine mülkünde kalacaksın!"

Bu sözler karşısında Hâris'in tavrı birden değişti. Mübarek mektubu yere atıp hiddetli hiddetli şöyle konuştu:

"Saltanatımı benden kim alacakmış göreyim! O, Yemen'de de olsa, kendisine tâbi olanlarla üzerime gelmeden, ben onun üzerine gideceğim!"

Hükümdar Hâris, Medine üzerine yürümeye kararlıydı. Bunu o sırada Kudüs'te bulunan Kaysere yazdığı mektupta da açık açık belirtiyordu. Ancak Kayserden gelen cevap bu kararın hilâfinaydı. Kayser ona, "Sakın, onun üzerine yürüme." tavsiyesinde bulunuyordu.

Kayserin mektubunu aldıktan sonra Hâris bin Ebî Şimr biraz aklını başına toplamış olacak ki, elçi Şuca' Hazretlerini ikinci kere huzuruna çağırdı.  Ne zaman gideceğini sorduktan sonra da adamlarına kendisine yüz miskal altın vermesini de emretti.

Hâris'e Yapılan Beddua

Şuca' bin Vehb, Medine'ye geldi. Hz. Resûlullahın huzuruna çıkarak görüp duyduklarını bir bir anlattı.

Resûl-i Kibriyâ, "Saltanatı yok olsun!" diyerek ona beddua etti.

Aradan fazla bir zaman geçmeden, Hicretin 8. yılında bu bedduanın tesiriyle Hâris dünyadan kâfir olarak göçüp gitti.

 



Peygamberin Havza Bin Ali'ye İslam'a Daveti




Peygamber Efendimiz, İslamiyet’e dâvet etmek üzere Salit bin Amr'ı vazifelendirdi ve yazdığı bir mektupla onu Yemame'ye gönderdi.

Mektubu alan Salit bin Amr, durup dinlenmeden yol alarak hükümdarın yanına vardı ve Efendimizin mektubunu ona verdi.

Havza, mektubu okuttu ve bu dâveti kabul edemeyeceğini nazik bir dille ifade etti. Ancak, Salît (r.a.), bu hareketinin yanlış olduğunu söyleyerek onu dâvete icabete çağırdı.

Bununla birlikte Hevze, Peygamber Efendimize verilmek üzere bir mektupla birtakım hediyeleri elçi Hz. Salit vasıtasıyla gönderdi.

 

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Hevze'ye Bedduası

Hevze mektubunda Efendimize şöyle diyordu:

"Dâvet ettiğin şey çok iyi, çok güzel! Ben, kavmimin hatibi ve şairiyim! Araplar da benim kavmimden korkarlar! Bana, işinden bazı salâhiyetler ver de sana tâbi olayım!"

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu yersiz teklif için, 

"Yerdeki bir hurma koruğunu bile istese, ona vermem." buyurduktan sonra, kendisine

"Elindeki her şey yok olsun." diye beddua etti.

Bu tarihten bir yıl kadar sonra Cebrâil (a.s) gelip Efendimize Hevze'nin kâfir olarak öldüğünü haber verdi.