GÜNCEL

KABE'DE İLK UMRE

 




 



Peygamber Efendimiz bu bir sene zarfında birçok muzafferiyetler elde etmişti. Devrin hükümdarlarını İslam’dan haberdar etmiş Hayber'i fethederek, hemen hemen Arabistan Yarımadasında bulunan bütün Yahudileri etkisiz hale getirmişti. Bütün bunlardan sonra, Kâbe'yi ziyaret ve umrenin yerine getirilmesi zamanı artık gelmiş bulunuyordu.

Serveri Kâinat Efendimiz, yerine Uveyf bin Azbat'ı vekil tayin ederek, umre için hazırlanmış bulunan 2.000 civarındaki Müslüman ile Medine'den Mekke'ye, Beytullaha doğru yola çıktı.

 

Zülhuleyfe 

 

Yedi sene önce terk etmek zorunda kaldıkları baba ocağına kavuşacaklar, Kâbe-i Muazzamayı ziyaret edeceklerdi.

Zülhuleyfe mevkiine varılınca Resûl-i Ekrem Efendimiz Muhammed bin Mesleme'nin kumandanlık ettiği süvarilerle birlikte silah yüklerini ve kurbanlık develeri önden gönderdi ve orada ihrama girdi.

Artık, etraf Allah Resûlü ve Müslümanların telbiye sadalarıyla âdeta sarsılıyordu:


"Lebbeyk Allahümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk! İnnel hamde venni'mete leke ve'l-mülk! Lâ şerike leke."


Müşrikleri, bir korku ve telaş sardı. Ve "Muhammed üzerimize yürüyor." diyerek durumdan birbirlerini haberdar ettiler. Derhal Resûl-i Ekrem Efendimize işin gerçek mahiyetini öğrenmek için adamlarını gönderdiler.

Peygamber Efendimiz, ashabıyla yol alarak oradan Mekke'nin rahatlıkla görüldüğü Batn-ı Ye'cec mevkiine vardı.

Bu sırada Kureyş temsilcileri çıkıp geldi. 


"Ya Muhammed," dediler, " Hareme, yolcu silahı olan kınlarına sokulu kılıçlardan başka bir şeyle girmemek şartını kabullenmiştin?"


Peygamber Efendimiz meseleyi şöyle izah etti:


"Harem'e kınlarında sokulu kılıçlardan başka bir silahla girecek değiliz. Ben çocukluğumdan beri hayatımın her safhasında ancak verdiğim sözde durmakla, vefakârlıkla tanınmış, bilinmişimdir. Fakat, silahların bana yakın bir yerde bulunmasını isterim."

Müslümanların bu muhteşem sevinç ve nuranî bayramlarını yakından temaşa etmemek için, Kureyşliler Mekke'yi boşalttılar.

 

 

Peygamber Efendimiz Mekke'de

 


Hz. Resûlallah, müstesnâ bir ihtişam ve vekarla devesi Kasvâ'nın üzerinde Mekke'ye girdi.  "Lebbeyk Allahümme lebbeyk" nidâları Mekke'nin her tarafına yayılıyor, dağlar, taşlar bu nûranî sadaya cevap veriyorlardı.

Sonra, Sahabîlere, Kâbe-i Muazzamayı üç kere koşa koşa ve omuzlarını silke silke tavaf etmelerini emretti. Peygamberimiz (s.a.v.), Hacerü'l-Esved'in yanına vardı ve elindeki değnekle dokunarak onu istilâm etti. Sonra da değneği öptü. Ashab-ı kiram da aynı şeyi yaptı.

Peygamber Efendimiz, Kâbe'yi yedi kere tavaf ettikten sonra Makam-ı İbrahim'de iki rekât tavaf namazı kıldı. Daha sonra sa'y yapmak üzere Safa Tepesine çıktı.

Yine devesi Kasvâ'nın üzerinde olduğu halde, Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi kere sa'y yaptı. Merve'de sa'y tamamlandıktan sonra da kurbanların kesilmesine geçildi.

Müslümanlar da Merve'de Hz. Resûlullah'la birlikte kurbanlarını kestiler. Yine burada ashabdan Hıraş bin Ümeyye, Resûl-i Ekrem Efendimizin başını kazıdı. Sahabîler de başlarını tıraş ettiler.

 


Hz. Bilâl'in Ezan Okuması



Umre tamamlandıktan sonra, Hz. Fahr-i Kâinat, Kâbe'nin içine girmek istedi. Ancak müşrikler, "Bu, anlaşmamızda yoktu" diyerek müsaade etmediler.

Resûl-i Ekrem, Hz. Bilâl'e Kâbe'nin üzerine çıkarak öğle ezanını okumasını emretti. Peygamberimiz (s.a.v.) ve Müslümanlar, Hz. Bilâl'in yanık sesiyle okuduğu ezanı huşû ve huzur içinde dinlerken, müşrik ileri gelenleri tedirgin ve üzgün görünüyorlardı.

Onlar kin, düşmanlık ve kıskançlıklarından dolayı böyle çirkin lâflar ederken, ashab-ı kirâm ise saf bağlamış, âlemlerin Rabbi Allah'ın huzurunda el pençe namaza duruyorlardı. Öğle namazı burada eda edildi.

Hudeybiye Anlaşması gereğince, Mekke'de kalma müddeti olarak tayin edilen üç gün dolmuştu. Hayatı boyunca düşmanı ile dahi ahdini bozmamış bulunan Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz, gönülden kalmayı arzu ettiği halde, ahdine ters düşmemek için Mekke'yi, Kâbe-i Muazzamayı terk etmek zorunda kalıyordu.

 


Peygamberimizin Hz. Meymune (R.A) ile Evliliği



Resûl-i Ekrem Efendimiz ashabıyla Mekke'den ayrıldıktan sonra Şerif mevkiinde konakladı. Orada Hz. Meymûne ile evlendi.

 


Hz. Zeynep (R.A)`in Vefatı

   


Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hicretin sekizinci senesine kızı Hz. Zeyneb'in vefatı hadisesi ile girdi. Hz. Zeyneb, Resûl-i Ekrem Efendimizin Hz. Hatice ile evliliklerinin kızlardan ilk meyvesi idi.

Yine Hz. Fâtıma hariç onlar da Resûl-i Ekrem hayattayken vefat etmişlerdir. Hz. Fâtıma ise, Resûl-i Kibriyânın bekâ âlemine irtihalinin teessürüyle ancak altı ay yaşayabilmişti.

Hz. Zeyneb, Resûl-i Ekrem Efendimiz henüz otuz yaşlarında iken dünyaya gelmişti.  Hz. Zeyneb'in kocası Ebû'l-Âs bin Rebi', Hz. Hatice'nin kız kardeşi Hâle'nin oğlu idi. Zaten evlilikleri de Hz. Hatice'nin arzusu üzerine olmuştu.

Ebû'l-Âs, henüz bu evlilik sırasında Müslüman olmamıştı. Buna rağmen Resûl-i Ekrem, Hz. Zeyneb'in onunla evlenmesine muhalefet etmedi. Çünkü, henüz o sıra Cenab-ı Hak tarafından bu tarz bir evliliği yasaklayıcı hükmü gelmemişti.

Ebû'l-Âs Bedir Muharebesinde Müslümanların eline esir düştü. Efendimiz, esirler arasında bulunan Ebû'l-Âs'ı fidye almaksızın serbest bırakınca, o da bu taltife bir karşılık olsun diye Hz. Zeyneb'i Mekke'ye varır varmaz, Medine'ye muhterem pederinin yanına gönderdi.  Hicretin 7. yılında Ebû'l-Âs da Medine'ye gelerek Müslüman oldu. Bunun üzerine Efendimiz, Hz. Zeyneb'i tekrar kendisine mehirsiz geri verdi.

Hz. Zeyneb vefât edince, kalbi şefkat ve merhamet dolu Efendimiz, kerimesine iç gömlek yapılması için beline bağladığı fotasını çıkarıp yıkayanlara verdi ve namazını da bizzat kendisi kıldırdı. Sonra kazılan kabrine düşünceli ve teessür içinde indi. Biraz durduktan sonra, sevinç içinde dışarı çıktı ve şu müjdeyi verdi:

"Zeyneb'in zâifliğini düşünüp, ona kabir sıkıntısı ve hararetini hafifletmesi için Yüce Allah'a yalvardım. O da bu isteğimi kabul buyurdu."

Hz. Zeyneb Mekke'den Medine'ye deve üzerinde hevdeç içinde hicret ederken, Zîtuvâ mevkiinde, Kureyş müşriklerinden iki kişi mızrakla vurup onu bir kayanın üzerine düşürmüşlerdi. Bu hadise çocuğunun düşmesine sebep olmuş, kendisi de akan kan yüzünden hastalanmıştı. Vefatına sebep olarak bu hastalık zikredilir.




Amr Bin Âs, Hâlid Bin Velid ve Osman Bin Talha'nın Müslüman Olması




Hicretin 8. senesi, Sefer ayı. Peygamber Efendimizle Müslümanların, Hz. Zeyneb'in vefâtıyla Hicretin sekizinci senesine üzüntülü girmişti.

Arabın üç meşhur şahsiyeti olan siyaset dâhisi Amr bin Âs, harp dâhisi Hâlid bin Velid ve Osman bin Talha Medine'ye geldiler

Bir zamanlar "Bütün Kureyş Müslüman olsa, ben yine Müslüman olacağımı sanmam." diyen, Peygamberimiz (s.a.v.)'in en şiddetli düşmanlarından, hattâ bir ara vücudunu ortadan kaldırma fırsatını bile arayan Amr bin Âs.

Yine bir zamanlar, müşrik ordularının başında, Müslümanlara karşı olanca cesaret ve maharetiyle çarpışan, İslâm ordusunun Uhud'da mağlûbiyeti tatmasına sebep olan Hâlid bin Velid Şimdi Bütün kötü niyetlerini bir tarafa bırakarak, hatta unutarak, geçmişte yaptıklarının mahcubiyeti içinde Efendimizin huzurunda bulunuyorlardı.

Resûl-i Ekrem, Hz. Halid'e şöyle dedi:

"Ben, zaten senin akıllı biri olduğunu biliyordum. Bu akıllılığın seni er geç hayra kavuşturacağını da ümit ediyordum."

Ancak, Hz. Hâlid, o anda huzurunda bulunduğu Hz. Resûlullaha karşı geçmişte yapmış olduklarından dolayı mahcup ve mahzundu.

"Yâ Resûlallah! Sana karşı yapılmış olan harblerin hepsinde bulunduğumu biliyorsun. Benim bu husustaki vebal ve günahımın affı için Allah'a dua etsen."

Resûl-i Ekrem, 

"Ey Halid! İslâmiyet kendisinden evvel işlenmiş olan bütün günahları siler, temizler." deyip Hz. Halid'i manen rahatlattı. Arkasından da şöyle dua etti:

O andan itibaren Hâlid, güç ve kuvvetini ve harp dehasını İslâm dininin yücelip yayılması ve kahramanlıklarından dolayı da Peygamber Efendimizden "Seyfullah" (Allah'ın kılıcı)" unvanını almaya hak kazanacaktır.