MEDİNE'DE İLK YILLAR
Her şeyden önce Müslüman toplumun merkezi olacak bir camiye ihtiyaç vardı. Rasûl-i Ekrem Medine’ye girişinde devesinin çöktüğü ilk yere mescit yaptırmaya karar verdi ve bu amaçla Sehl ve Süheyl adlı iki yetim çocuğa ait araziyi satın aldı. Yedi ay kadar süren Mescid i Nebevî’nin inşaatı sırasında Rasûlullah, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinde misafir kaldı ve burada Medineli Müslüman erkeklerden, bir başka evde de kadınlardan biat aldı.
Bizzat Hz. Peygamber tarafından yaptırılan iki mescitten biri olan (diğeri Kubâ) Mescid-i Nebevî üç kapılı olup kıblesi Kudüs’e yönelikti. Hicretten on altı veya on yedi ay sonra nazil olan ayetler (el-Bakara, 149-150) doğrultusunda kıble Kâbe’ye çevrilinceye kadar namazlar Kudüs’e doğru kılınmıştır.
Mescid-İ Nebevî’nin İnşası
Mescidin hemen bitişiğine ise Resullah’ın evi inşa edildi. Bu arada kimsesiz Müslümanlarla ilim tahsil etmek isteyen sahabelerin barınması için Mescid-i Nebevî’nin arka kısmında Suffe adı verilen, üzeri hurma dallarıyla örtülü bir gölgelik yapıldı. Burada barınan ve eğitim-öğretim görenlere ehl-i suffe veya ashâb-ı suffe denilmiştir.
Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiği dönemde bütün Hicaz bölgesinde olduğu gibi burada da teşkilatlanmış bir devlet yoktu; her kabile kendi reisinin idaresinde yaşıyordu. Yesrib’de Evs ve Hazrec kabileleri yanı sıra şehre ne zaman geldikleri kesin olarak bilinmeyen Benî Kaynuka‘, Benî Nadîr ve Benî Kurayza adlı üç yahudi kabilesi de vardı.
Rasûl-i Ekrem, muâhât ile müslümanlar arasında birlik ve dayanışmayı sağladıktan sonra yahudi kabileleriyle henüz müslüman olmamış Araplar’ın ve müslümanların şehirde barış ve güven içinde yaşamalarının şekil ve şartlarını müzakere etmek üzere tarafları Enes b. Mâlik’in evinde topladı.
Özellikle Medine’ye yönelik dış tehlikeler karşısında Yahudilerden, Müslümanlarla iş birliği içinde olmaları ve Kureyşliler’le ittifak kurmamaları istenmiştir. Her grubun savaş masrafları, fidye ve diyet gibi malî hususları kendi imkânlarıyla karşılaması, yargı görevini kendi içinde bağımsız olarak yürütmesi, farklı gruplara mensup kişilerin anlaşmazlıklarında ise son yargı merciinin Hz. Peygamber olması da karar altına alınmıştı.
İlk Ezan
Namaz Mekke döneminde farz kılındığı halde Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretine kadar namaz vakitlerini bildirmek için bir yol düşünülmemişti. Esasen Mekke dönemi şartları da buna müsait değildi. Medine’de ise Müslümanlar açıktan ibadet edecek bir ortama kavuşmuş ve sayıları da gün geçtikçe artmaya başlamıştı.
Hz. Peygamber Müslümanların namaz vaktinin girdiğini anlayıp cemaate yetişmelerine imkân sağlamak için neler yapılabileceği hususunda ashabıyla istişare etti. Çeşitli görüşlerin ileri sürüldüğü istişare sonucunda kesin bir karara varılamadı. Rivayete göre bu sıralarda Abdullah b. Zeyd b. Sa‘lebe’ye rüyasında ezan öğretilmiş, o da Hz. Peygamber’e gelerek durumu haber vermiştir. Hz. Peygamber Abdullah’tan ezan cümlelerini sesi gür olan Bilâl-i Habeşî’ye öğretmesini istedi, ardından Bilâl-i Habeşî yüksek bir evin üstüne çıkıp ilk olarak sabah ezanını okudu. Daha sonra Mescid-i Nebevî’nin arka tarafına ezan okumak için özel bir yer yapıldı. Böylece ezan, İslâm’ın şiârı ve Müslüman varlığının bir sembolü oldu. Günümüze kadar da yeryüzünde günün hemen her vaktinde insanları Allah’a kulluğa davet vasıtası olarak okunmaya devam etmektedir.
İlk Pazar Yeri
O dönemde on bin nüfuslu olan Medine'nin neredeyse yarısı Yahudilerden oluşur. Üç büyük kabileden oluşan Yahudi kabileleri; Benû Kaynuka, Benû Nadir ve Benû Kurayza idi. Bu kabile şehrin ticaretine hükmeder.
Kabilelerin uğraştıkları alanlar:
· Benû Kaynuka: Kuyumculuk ile uğraşır, altın ticareti ve tefecilik yaparlar. Yüksek faizlerle Medine'yi adeta sömürürler.
· Benû Nadir: Tarım ile uğraşan bu kabile, Medine'nin en önemli geçim kaynağı olan hurma üreticiliğini yapar.
· Benû Kurayza: Dericilikle uğraşan kabile, ürettikleri ürünleri Medine pazarına ve diğer pazarlara satarlar
Üç Yahudi kabilesi ticaretin temel sektörlerini ellerinde tutarak çarşının kurallarını ve fiyatlarını belirler bir haldedir. Medine'de bulunan dört çarşı da Yahudilerin kontrolündedir.
Dükkanları elinde tutan Yahudiler, yüksek fiyatlara kiraya vererek Arapların kazanmasına da engel olurlar. Bu durum Müslümanlar için de büyük bir sorun teşkil eder. Bu durumu fark eden Efendimiz (SAV) ticarî sahadaki mücadeleye yeni alternatif bir pazar oluşturulması gerektiğinin karar verir. Sahabeyle istişare ederek Müslümanlara has bir pazar oluşturmak için çalışmalar başlatır. . Efendimiz (SAV), Yahudilerin çarşılarına yakın bir bölgeye büyük bir çadır kurdurarak ilk Müslüman pazarını oluşturur. Müminlerin alışverişe başladığı çarşı kısa sürede Medine'de duyulur.
Yahudilerin en meşhur isimlerinden şair biri olan Ka'b b. Eşref, bir gece vakti adamlarını da yanına alarak pazarın kurulduğu çadırı yıkmak için harekete geçer. Çarşıyı ateşe vererek yok ederler.
Bunun üzerine. Çarşıdaki dükkanların her gün yeniden kiraya verileceğini söyleyerek tekelleşmenin önüne geçer. Efendimiz (SAV) Benû Saide Sakife'sinin hemen yanı başında büyükçe bir arsa satın alarak daha büyük bir çarşı kurulmasını ister. Müslüman pazarı ile birlikte Yahudilerin ellerinde olan ticaret, yavaş yavaş Müslümanlara geçer. Dört yıl içerisinde Medine'deki ticaretin büyük bir bölümüne müminler hâkim olur.
Peygamberimizin Ev Halkının Medine'ye Gelişi
Medine'ye hicret eden Peygamberimiz (s.a.v.), hanımı Hz. Sevde, kızları Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Zeynep ile nişanlısı Hz. Aişe'yi Mekke'de bırakmak zorunda kalmıştı. Mescid-i Nebevî inşa edilip bittiğinde Hâne-i Saâdet yapılınca, onları getirmek üzere Zeyd bin Hârise ile Ebû Rafi' Mekke'ye giderek adı zikredilenleri alıp Medine'ye getirdiler.
Sadece, Hz. Zeyneb'i henüz Müslüman olmayan kocası müsaade etmediğinden getiremediler. Fakat, bir müddet sonra o da Medine'ye hicret etmiştir. Kocası da daha sonra Müslüman olmuştur. Medine'ye gelenlerden Peygamberimiz (s.a.v.)'in ev halkı kendi odalarına, Hz. Âişe ise babasının evine indi.
Peygamberimizin 3.Hanımı Hz. Âişe ile Evliliği
Resûl-i Ekrem, Hz. Âişe ile Mekke'de nikâhlanmıştı. Fakat düğün tehir edilmişti. Medine'ye gelinince hicretin birinci yılı Şevvâl ayında düğünleri yapıldı. Peygamber Efendimiz o sırada 55 yaşında idi.
Hz. Âişe'nin Resûl-i Ekrem yanında diğer hanımlarından farklı bir yeri vardı.
Amr bin Âs bir gün,
"Yâ Resûlallah, halkın sana en sevgili olanı kimdir?" diye sordu.
Resûl-i Ekrem, "Âişe" diye cevap verdi.
"Ya erkeklerden, yâ Resûlallah?" diye sorusunu tekrarlayınca da
Efendimiz, "Âişe'nin babası." buyurdular.
Hz. Âişe, ince bir kavrayış melekesine ve kuvvetli bir zekâya sahipti. Kısa zamanda Hz. Resûlullahtan birçok hadis ezberledi, birçok İslami hüküm öğrendi. Bununla Ashâb-ı Güzîn arasında mümtaz bir mevkie yükseldi. Rivayet ettiği hadis sayısı 2.210'dur.