GÜNCEL

RESULULLAH MEDİNE'DE

 

 


Resûlullâh Efendimiz ’in yola çıktığını haber alan Medinelilerde heyecan zirvedeydi. O mübarek yolcunun yolunu hasretle gözlüyorlardı.  Nihâyet nübüvvetin on dördüncü senesi 12 Rebîulevvel pazartesi günü. Bir ses bütün Müslümanların sinelerinde se­vinçle yankılandı:

“Beklenen mübarek yolcu geliyor!..”

Beklenen mübarek kâfile, ilâhî himâye ve sıyânet altında Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştığında, ortalık kaynamış, cihan bir cümbüşe dönmüştü.

 

Mescid-i Kuba

 




Varlık Nûru Kuba’da bulunduğu esnâda Amr bin Avf Oğulları’ndan Külsûm bin Hidm’in evinde misafir kaldı. Resûlullâh buradan çıkarak Sa’d bin Hayseme’nin evine gider, orada Müslümanlarla oturur, sohbet ederdi.

Sa’d bin Hayseme (r.a.) bekâr olduğundan, Muhacirlerin bekârları onun evinde kalırlardı. Bu sebeple Sa’d’ın (r.a.) evine “Menzilü’l-Uzzâb: Bekârlar Evi” denirdi.

Allâh Resûlü Kuba’da iken, Hz. Ali (r.a) de kendisine verdiği emânetleri yerine teslîm etmiş olarak onlara yetişti.

Hicret yolculuğunun ilk durağı olan Kuba’da Allâh Resûlü, Amr bin Avf Oğulları’nda on dört gece misâfir oldu. İşte meşhur Mescid-i Kuba, bu esnâda yapıldı. Hz. Peygamber de mescidin inşasında bizzat çalıştılar. Kuba Mescidi, İslâm’da inşa edilen ilk mesciddir. Hicret gibi mühim bir hâdise esnâsında bina edildiği için önemli bir yere sâhiptir. Bu mescid, Kur’ân-ı Kerîm’de:

(Medîne’ye hicretin) ilk gününden takvâ üzerine kurulan Mescid...” (et-Tevbe, 108) şeklinde zikredilmiştir.




Kubalılardan taş getirmelerini istemiş, onlardan birini alıp kıble tarafına koyarak, Ebubekir ve Ömer’in (r.a.) da aynı şekilde sırayla taş koymalarını emir buyurmuştu. Mescid’in inşasında en büyük gayreti, Ammar bin Yâsir -radıyallâhu anh- göstermekteydi. Bu bakımdan kendisine “İslâm’da ilk mescid binâ eden” denilmiştir. 

Kâinatın varlık sebebi, iki cihânın saâdet rehberi Efendimiz, Cumartesi günleri Kuba’ya bâzen binekli bâzen de yaya olarak gider ve orada iki rekât namaz kılardı.

Bir hadîs-i şerîflerinde ise bunu Müslümanlara da tavsiye ederek şöyle buyurmuşlardır:

“–Kim evinde güzel bir şekilde abdest alır, sonra Kuba Mescidi’ne gelir ve orada namaz kılarsa onun için umre sevabı vardır.” 

Kuba Mescidi, Hz. Osman ve Ömer bin Abdülaziz tarafından genişletilmiştir. Daha sonra birçok defâ tâmirat görüp yenilendi. 1829 yılında Sultan II. Mahmut tarafından imar edilen tek minâreli ve düz tavanlı mescid, Suûdî Arabistan hükûmeti tarafından yıkılıp, kubbeli ve dört minareli olarak ve genişletilerek yeniden inşâ edilmiştir.

Nihâyet Kuba’da on dört günlük bir misafirlikten sonra Allâh Resûlü ve berâberindekiler, Medine’ye hareket ettiler. Günlerden cuma idi.

Öğle üzeri “Rânûnâ Vâdisi”ne varılmış, namaz vakti girmişti. Allâh Resûlü devesinden indi. O sırada, İslâm’ın iktidarının bir alâmeti olarak farz kılınan “cuma namazı”nı kıldırdı. Orada şu hutbeleri îrâd buyurdular:

 

Peygamberimizin İlk Hutbesi- İlk Hutbe



1. Hutbe

“Ey insanlar!

Ölmeden önce tevbe edin; fırsat elde iken Salih ameller işlemeye bakın! Gizli-açık bolca sadaka vermek ve Allah’ı çok çok zikretmekle Rabbinizle aranızı düzeltin! Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görür ve kaçırmış olduğunuz şeyleri elde edersiniz.

Biliniz ki Allah, bu yılınızın bu ayında, bu yerde size kıyamete kadar «cuma na­mazı»nı farz kılmıştır. Âdil olsun-olmasın, başında bir imam varken benim sağlığımda veya benden sonra her kim hafife alarak veya inkâr ederek bu namazı bırakırsa, onun iki yakası bir araya gelmesin! Ve Allâh, onun işlerini başarıya ulaştırmasın! O kim­senin başka namazı yoktur; tevbe edenler müstesnâ... Çünkü kim tevbe ederse, Allâh onun tevbesini kabûl eder.” (İbn-i Mâce, İkâme, 78)

“Ey insanlar!

Sağlığınızda ahiretiniz için hazırlık yapınız! Muhakkak her biriniz ölecek ve sürü­sünü çobansız bırakacaktır. Sonra Allah, ona tercümansız ve vasıtasız olarak diyecek ki: «Benim Resulüm gelip de size emirlerimi bildirmedi mi? Ben sana mal-mülk verdim, pek çok iyiliklerde, ihsanlarda bulundum; sen kendin için ne getirdin?»

Bu suâl ile karşılaşan herkes, sağa-sola bakacak bir şey göremeyecek, önüne baktığı zaman cehennemi görecek...

O hâlde uyanınız! Kim yarım hurma ile dahî ateşten korun­maya muktedirse, onu yapsın! Kim ki o yarım hurmayı bulamazsa, bâri tatlı bir söz söy­leyerek iyilik etmeye çalışsın! Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir.

Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!” (İbn-i Hişâm, I, 118-119, Beyhakî, Delâil, II, 524)

 

Medine’ye giriş

 

Resûlullâh, Kuba’dan Medine’ye hareket edeceği zaman, dayıları olan Neccâroğulları’na haber gönderdi. Onlar da silahlanıp geldiler ve Hz. Peygamber Efendimize selâm vererek:

“−Emniyetiniz temin edilmiş olarak develerinize binebilirsiniz!” dediler.

Cuma namazından sonra Allah Resûlü, devesi Kasvâ’ya bin­miş, Hz. Ebubekir, Neccâroğulları’nın eşrâfı ve diğer Müslümanların refakatinde Medine’ye girmişlerdir.

 

Allâh Resûlünün Devesi Kasvâ




Medîneli bütün mü’minler, Allâh Rasûlü’nü misâfir etme arzusu içinde idiler. Herkes O’nu evine götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle tartışıp duruyorlardı. Bunun üzerine Allâh Resûlü, devesi Kasvâ’yı kastederek:

“−Hayvanı serbest bırakın, yolundan çekilin; o memurdur (nerede çökeceği kendisine bildirilmiştir)!” buyurdu. (İbn-i Hişâm, II, 112-113)

Zira, ancak bu şekilde hiç kimsenin gönlü kırılmadan Rasûlullâh’ı kimin misafir edeceği meselesi halledilmiş olacaktı.

Nitekim mübârek deve, bir iki yerde çöküp kalktıktan sonra Hâlid bin Zeyd’in (r.a.), yâni Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin evinin önündeki arsaya çöktü. Bahtlı sahâbî Ebû Eyyûb Hazretlerinin gönlünü tarifsiz bir sürûr kapladı. Resûlullâh Efendimiz’i:

“–Buyrunuz ey Allâh’ın Resûlü! Hânemizi şereflendiriniz!” diyerek evine dâvet etti.

Medîneli Müslümanlar, Allâh Resûlü’nün Medîne’ye teşrifinden duydukları saâdetin şükrünesin olarak deve kurbân ettiler.  Hicret-i Seniyye ile nübüvvetin Mekke devri nihâyete ermiş, Medine devri başlamış oldu.