PEYGAMBERLİĞİN GELİŞİ
Peygamberlik Gelmeden Önce Mekke’nin Durumu
Her kabilenin de kendisine ait putları vardı. Kureyş, en büyük put olarak Uzza'yı kabul eder ve ona hürmet ederdi. Evs ve Hazreç kabilelerinin taptığı put, Menat adını taşıyordu. Kabe’nin içinde bulunan ve mekke’ye ilk getirilen Put ise Hübel’dir. Hübel adını verdikleri putu bereket tanrısı olarak kabul ediyorlardı.
Çöl Araplarının bir kısmı kız çocuklarının dünyaya gelmesini bir felaket, bir yüz karası sayarlardı. Bu sebeple doğan çocuk kız olunca, bazen kimsenin görmesine bile fırsat verilmeden gaddar babaları tarafından diri diri toprağa gömülüyor veya kuyulara atılıyorlardı. Bazen de anneler, doğum yaklaşınca çukur kazdırırlardı. Dünyaya gözlerini açan yavru kız ise, hemen çukura atılır, üzeri topraklarla örtülürdü.
İçki, kumar, zina, yalan, hırsızlık, zulüm, hülasa ahlaksızlık namına ne varsa yarımadanın dört bir yanında hüküm sürüyordu. Kadın, elde basit bir meta, alınır satılır adi bir mal telakki ediliyordu. Genç cariyeler, fuhşa teşvik edilerek, hatta zorlanarak, sırtlarından para kazanma yoluna gidiliyordu.
İlk Vahiy
Vahiy meleği Cebrâil (a.s.) en güzel bir insan suretine bürünmüştü. Mis gibi kokularla çevre buram buram kokmakta idi.
Peygamber Efendimize ilk inen vahiyler Alak Süresinin ilk beş ayetidir. Alak sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 19 âyettir. Hira dağında Peygamberimiz (s.a.s.)’e ilk kez nâzil olan âyetlerdir.
Allah’ın Resulü, kırk yaşında idiler. Mübarek Ramazan ayının 17. günüydü. Cebrail (a.s.) geldi ve Hazret-i Peygamber’e:
“–Oku!” dedi. Peygamber Efendimiz:
“–Ben okuma bilmem!” karşılığını verdi. Bunun üzerine melek, Hazret-i Peygamber’i tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra yine:
“–Oku!” dedi. Efendimiz yine:
“–Ben okuma bilmem!” cevabını verdi. Cebrail (a.s.) ikinci kez O’nu takati kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar:
“–Oku!” dedi. Hazret-i Peygamber yine:
“–Ben okuma bilmem! (Ne okuyayım?)” dedi. Cebrail (a.s.) Hazret-i Peygamber’i üçüncü defa da sıkıp bıraktı.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aleka’dan yarattı. Oku, Rabbin nihâyetsiz kerem sâhibidir. O, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (el-Alak, 1-5)
Bu emr-i ilâhî ile Allah’ın Resul’ünün şahsında bütün insanlığa Rabbin en büyük lütfu olan Kur’an-ı Kerîm’in nüzulü başlamış oldu.
Mağaradan hızlıca dışarı çıktı. Başını göğe kaldırdığında Hz. Cebrail 999 kanadı ile yeri göğü kaplıyordu. Hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladı. Gidene kadar aynı sesleri duydu.
Ey Muhammed! Sen peygambersin ben de vahiy meleği Cebrail!
Mekke’deki Evine Geldi
Eve geldiğinde mübarek vücudu titriyordu. Hz. Hatice (r.a) kapıyı açtı.
“–Beni sarıp örtünüz; beni sarıp örtünüz!” buyurdu.
Bir müddet istirahat ettikten sonra, başına gelen bu hâli, eşi Hz. Hatice’ye anlattı. Endişeli bir şekilde:
“–Ya Hatice! Şimdi bana kim inanır?” dedi.
O mübarek zevce, Hazret-i Peygamber’e:
Allah’a kasem ederim ki, Allah Sen’i hiçbir vakit utandırmaz (mahcup etmez). Çünkü sen, akrabânı himâye edersin, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fukaraya infak eder, kimsenin yapamayacağı kadar iyilikte bulunursun, misafire ikram edersin, Hak yolunda zuhur eden hâdiselerde (halka) yardım edersin...
Ey Allah’ın Elçisi! Sen’i (evvelâ) ben kabul ve tasdik ederim. Allah yoluna önce beni dâvet et!” diyerek kendisini ilk tasdik eden ve ilk destekleyen oldu.
Varaka Bin Nevfel
Hz. Hatice, Hz. Peygamber'i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdüluzza'ya götürdü. Bu zat, cahiliye zamanında Hristiyan olmuş bir kimse olup İbranice yazıyı bilir ve İncil'den de bazı şeyleri İbranice okur yazardı.
O sırada Varaka gözleri sonradan görmez hale gelmiş bir ihtiyar idi. Hatice Varaka ‘ya: 'Amcamın oğlu! Dinle bak, yeğenin neler söylüyor.' dedi.
Varaka: 'Yeğenim, ne oldu, hayırdır?' diye sordu. Hz. Peygamber başından geçenleri anlattı. Bunun üzerine Varaka şöyle dedi: 'Bu gördüğün, Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği Namustur. Keşke senin davet zamanında genç olsaydım! Kavminin seni bu şehirden çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam!'"
"Bunun üzerine Hz. Peygamber, 'Onlar beni buradan çıkaracaklar mı ki?' diye sordu. Varaka da: 'Evet, senin getirdiğin bu dava ve mesaj ile gelen herkes, her peygamber, düşmanlığa uğramıştır. Şayet senin davet günlerine yetişirsem, sana elimden gelen yardımı yaparım.' dedi.
Çok geçmeden Varaka vefat etti ve o sıralarda bir süreliğine vahiy de kesildi.” (Buharî, Bed’u’l-vahy, 1).
Cebrail ile İlk Namaz
İslam’da Allah'a imandan sonra ilk farz kılınan ibadet, namazdır. İkinci vahiy ile el-Müddessir Sûresinin ilk ayetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vâdide,
Cebrail (as) ökçesini yere vurdu ve oradan bir su çıktı. Cebrail (as) güzelce abdest aldı. Peygamberimiz (asm) onun yaptıklarına bakıyordu.
Peygamberimize (asm) de aynı şeyi yapmasını emretti. Peygamberimiz (asm) aynı şekilde abdest aldı. Sonra Hz. Cebrail (as), Peygamberimize (asm) buyurdu:
“Ya Muhammed! Allah nasıl ibadet edeceğini sana öğretmemi emretti. Benim yaptığımı yap, okuduğumu oku ve kıldığım gibi namaz kıl” buyurdu.
Sonra iki rekât namaz kıldı. Bu abdestte ve namazda Fatiha dışında okumalar yoktu. Sonra zamanla vahyin nüzulü ile yavaş yavaş tamamlanarak mükemmel hâle geldi.
Fatiha Suresi
Cebrail (as) namazını bitirdikten sonra Peygamberimize (asm) şöyle buyurdu. “Allah-ü Teâlâ bugün sana ve ümmetine en değerli süresini inzal buyurdu” dedi ve getirdiği sureyi namazda okuduğu gibi Fatiha suresini okudu.
“Her hayırlı işin başında besmele çekmelisin. Ta ki Allah’ın yardımı seninle beraber olsun.
Namazın her rekâtında da mutlaka Fatiha okumalısın. Fatiha ’sız namaz olmaz. Fatiha’nın sonunda da ‘Âmin!’ demelisin. Bu Fatiha Suresinin yarısı Allah’a, yarısı da kula aittir. Yarısı Allah’a övgü ve senadır. Yarısı ise duadır
Bundan böyle sabah akşam ikişer rekât namaz kılmalısın” dedi. Ve yanından ayrıldı.
Hz. Ali’nin Müslüman Oluşu
Peygamberimiz (asm) sevinçle evine döndü. Cebrail’den (as) öğrendiklerini hanımı Hz. Hatice’ye (r.anhâ) öğretti. Bundan sonra beraberce sabah-akşam ikişer rekât namaz kılmaya başladılar.
Ebû Tâlib, Hz. Muhammed (s.a.v.)'i, 8 yaşından 25 yaşına kadar evinde barındırmış O'nu öz çocuklarından daha çok sevmişti. Evliliğinden sonra Hz. Muhammed (s.a.v.), eşi Hz. Hatice'nin evine geçmiş ve maddî bakımdan refâha kavuşmuştu.
Ebû Tâlib'in ailesi ise pek kalabalıktı. Peygamberimiz (s.a.v.) amcasının sıkıntısının biraz azalması için 5 yaşından itibaren Ali'yi yanına almıştı. Bu yüzden Ali, Hz. Peygamber (s.a.s)'in yanında kalıyordu.
Hz. Ali, Peygamberimiz (s.a.v.) ile Hz. Hatice'yi namaz kılarken görünce, bunun ne olduğunu sordu. Peygamber Efendimiz, O'na Müslümanlığı anlattı.
"Ey Ali, bu Allah'ın seçtiği, beğendiği dindir. Ben seni bir olan Allah'a îmân etmeye davet eder, insana ne faydası ne de zararı dokunmayan Lât ve Uzza'ya tapmaktan sakındırırım." dedi.
Hz. Ali, bu teklif karşısında tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an durakladı. Sonra şöyle dedi:
"Benim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu. Babam Ebû Talib'e danışmadan bir şey diyemem."
Fakat, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, henüz davasını açıkça ilân etme emrini almış değildi. Bu sebeple Hz. Ali'yi ikaz etti:
"Ey Ali!" dedi. "Eğer söylediklerimi yaparsan yap. Yok eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut. Kimseye bir şey söyleme!"
Hazret-i Ali, bu ikaz üzerine sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığı ile birlikte gönlüne de aydınlık doğdu. Resûlullahın huzuruna giderek,
"Allah, beni yaratırken Ebû Talib'e sormadı ki, ben de Ona ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım." dedi ve Müslüman oldu.
Ebu Talib İslam’a Davet Ediliyor
Resûl-i Ekremi bir gölge gibi takip edip, yalnız bırakmayan Hz. Ali'nin bu hâli, anne ve babasının endişe ve telâşına sebep oldu. Bilhassa anne Fâtıma Hâtun fazlasıyla korkuya kapıldı. Kocasına,
"Dikkat et, oğlun Muhammed'le çok dolaşıyormuş, sakın ona bir şeyler olmasın." dedi.
Ebû Talib, Resûl-i Ekrem Efendimizle Hz. Ali'nin arkalarından gitti. Onları Mekke'nin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Fahr-i Kâinat'a,
"Ey kardeşimin oğlu!" dedi. "Bu din, ne dindir?"
Peygamber Efendimiz,
"Ey amca! Doğru yola dâvet edeceklerimin ve bu dâvete koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın! Putlara tapmaktan vazgeç ve bir Allah'a iman et." diye teklifte bulundu.
Bir an düşünceye dalan Ebû Talib, sonunda şöyle dedi:
"Ben, eski dinimden ayrılamam. Fakat, sen üzerinde bulunduğun dinde devam et! Allah'a yemin ederim ki, ben sağ kaldıkça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar kimse sana el uzatamaz, hoşlanmadığın bir şeyi sana eriştiremez." diye konuştu.
Sonra da oğlu Ali'ye döndü ve
"Oğulcağızım! Senin üzerinde bulunduğun bu din nedir?" diye sordu.
Hz. Ali,
"Babacığım," dedi, "ben, Allah'a ve Onun Resulüne iman, onun Allah'tan getirdiklerini de tasdik ettim. Ona uydum ve onunla birlikte namaz kıldım."
Bunun üzerine Ebû Talib,
"Ey oğlum! Amcan oğlunun dinine sana da isteyerek girmek yaraşır. O, seni ancak hayra dâvet eder. Ona itaat et!"3
Diyerek hem Resûl-i Ekrem Efendimizi, hem de Hz. Ali'yi sevindirdi. Sonra da oradan uzaklaştı.
Eve dönen Ebû Talib'e, hanımı Fâtıma Hâtun telaş ve şiddetle,
"Nerede oğlun? Hizmetçim, Ciyad mevkiinde onu Muhammed'le birlikte namaz kılarken görmüş. Oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun?" diye sordu.
Ebû Talib,
"Sus! Vallahi, amcası oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak, elbette herkesten çok ona düşer." diyerek telaş ve endişeye mahal olmadığını ifade etti.
Sonra da "Eğer nefsim, Abdülmüttalib'in dinini bırakmak hususunda bana itâat etmiş olsaydı, ben de Muhammed'e tabi olurdum. Çünkü, o halimdir, emindir, tâhirdir." dedi.
Hz. Zeyd’in Müslüman Oluşu
Zeyd, Hz. Hatice’nin peygamberle evlenmeden önce kölesiydi. Peygamberimiz ile evlendikten sonra Hz. Hatice, zeyd’i peygambere hediye etmiş peygamberde zeyd’i azat etmiştir. Peygamberin manevi oğlu olarak görülür. 11 Yaşında Müslüman oldu.
Sabıkûn-İ İslâm
Hz. Hatice'den sonra Müslüman olan bu 8 zata "İlk Müslümanlar" (Sabıkûn-i İslâm) denilir.
- Hz. Ali
- HZ. Zeyf
- Hz. Ebu Bekir
- Osman bin Afvan
- Abdurrahman Bin Avf
- Sa’d Bin Ebu Vakkas
- Zübeyr Bin Avvam
- Talha Bin Ubeydullah